DELL No bootable devices found Hatası ve Çözümü

DELL All-In-One PC’ye USB ile Windows 10 kurulumundan hemen sonra makine kendini restart ettiğinde No bootable devices found hatası ile karşılaştım. Kurulum esnasında herşey olmasına rağmen böyle bir sorun ortaya çıktım. BIOS’tan kontrol ettiğimde SSD diskin Bootable olarak ayarlanamadığını gördüm. Bu problemi aşağıdaki adımları izleyerek çözdüm.

  1. Windows 10 Bootable USB oluşturmak için Microsoft’un Microsoft Creation Tools’u kullandım (dikkat edilmesi gereken tek nokta Başka bir bilgisayar için yükleme medyası oluştur seçeneğini seçmenizdir).
  2. Boot esnasında F2’ye basarak BIOS’u açıyoruz.
  3. Secure Boot > Secure Boot Enable – Secure Boot Enable check’i kaldırıyor ve Secure Boot’u devre dışı bırakmış oluyoruz.
  4. Boot Sequence > Boot List Option – UEFI
  5. Advanced Boot Options – Enable Legacy Options ROMs check’i kaldırıyor ve devre dışı bırakıyoruz.

KARSTİK AŞINIM ŞEKİLLERİ VE TÜRKİYE’NİN BU AÇIDAN DEĞERLENDİRMESİ

GİRİŞ

Litolojik (taş bilimsel) yapı ile yeryüzü şekilleri arasındaki ilişkiyi en iyi yansıtan birimlerin başında hiç şüphesiz karstik oluşumlar gelir (KORKMAZ vd., 2012). Yağışlar ve yer altı suları, kalker, jips, kaya tuzu, dolomit gibi eriyebilen, kırık ve çatlakların çok olduğu taşların bulunduğu yerlerde, kimyasal aşınıma neden olurlar. Kimyasal aşınım sonunda oluşan şekillere karstik şekiller denir. Karstik şekillere örnek olarak mağaralar, obruklar, lapyalar, dolinler, uvalalar, polyeler verilebilir (AKKUŞ & MEYDAN, 2013). Bu şekiller, tektonizmanın da (kabuk duyarsızlığı, yer kabuğundaki bir yapı unsurunun çökelme dönemleri sırasındaki yapısal hareket tarzıdır) etkisiyle söz konusu kayaçların sular tarafından eritilmesi, ya da dış kuvvetlerin aşındırması süreçleri sonucunda oluşurlar (KORKMAZ vd., 2012). Türkiye’de karstik alanlar buna bağlı olarak da karstik aşınım şekilleri oldukça fazladır (Zeybek, 2011). Karstik alanlar ülkemizde birçok bölgede bulunmasının yanı sıra yoğunluk bakımından en çok Akdeniz bölgesinde görülmektedir. Bunun en önemli sebeplerinden bir tanesi bölgedeki kalkerlerin kalın tabakalar oluşturmasıdır (Atalay, 1982; KORKMAZ vd., 2012).

Bu çalışmada genel olarak karstik aşınım şekilleri tanıtılmış, bu şekillere Türkiye’den örnekler verilmiş ve ülkemiz açısından değerlendirme yapılmıştır.

KARSTİK AŞINIM ŞEKİLLERİ

Genel olarak incelendiğinde karstik aşınma şekillerinin lapya, dolin, obruk, uvala, polye ve mağaralar olduğu görülmektedir. Bunlara sırasıyla değineceğiz.

Lapya

Karstik şekillerin en küçük ölçekli olanları lapyalardır. Kaya ve yamaçlarda çözünme ile oluşan, büyüklükleri birkaç santimetre ile birkaç metre arasında değişen ve birbirinden keskin sırtlarla ayrılan oluk biçimindeki şekillere lapya denir (Sanır, 2000).

Denudasyon ve erime olayı sonunda meydana gelen mikro topografya şekilleri olup, genellikle keskin kenarlı minyatür sırtlar arasında ki oluk ve kanal biçimindeki yarıntılardır. Bunların şekillenmeleri ve sıralanışları, o alanın morfolojik ve litolojik özelliklerine, vejetasyon türüne, sızma ve erimeye bağlı halde, bir yerden diğerine değişir. Zeminde toprak ve humus tabakası bulunmadığı takdirde, kalkerler üzerinde akan sular serbest lapyalar oluştururken; kısmen örtülü olanlar da 17 yarıserbest lapyaları; toprak, vejetasyon ve humus ile tamamen kaplı kalkerlerde ise örtülü lapyaları meydana getirirler (Akkuş, 1998). Lapya oluşumuna en uygun yerler, dağlarda kar erimeleri sonucu denudasyonun egemen olduğu, ormanın üst sının civarındaki seviyelerdedir (Doğanay & Sever, 2011). Lapya kalkerli sahalar üzerinde meydana gelir, lapyaların derinliği birkaç santimetre ile birkaç metre kadar oluşabilen keskin veya düz sırtlarla ayrılan kanallardan meydana gelen şekilleri içeren taşlık yerleri ifade etmek üzere kullanılır. Lapyaların kimyasal erimelerde ve çatlaklar boyunca oluştuğunu ilk defa ileri süren İsviçre’li jeolog Heim’dir. Kalkerler kalın ve homojen olduğu oranda, lapya olukları daha çok derinleşmiş ve sıklaşmıştır. Bu tür özellikler içeren kalkerli ve lapyalı araziler İsviçre Alpleri’nde yaygındır (Gündoğan, 2018).

Lapyalar oluşumlarına göre birçok bilim insanı tarafından sınıflandırılmıştır. Ancak en çok ilgi gören sınıflandırmaya göre lapyalar 3 grupta toplanmıştır. Bunlar; serbest lapya, yarı serbest lapya ve örtülü lapyadır (Gündoğan, 2018).

Toros Dağları’nda Bolkar ve Aladağların yamaçları boyunca çatlaklar üzerinde çatlak lapyaları, yamaçlar boyunca dikey olarak uzanan duvar lapyaları, dolin ve polyelerin yamaçlarında oluklu lapyalardır.

Dolin

Karst topografyasının en karakteristik ve aynı zamanda en yaygın şeklini meydana getirirler. Kokurdan, tava, koyak gibi yöresel sözcükler ile ifade edilirler. Dolinlerin derinlikleri ve çapları birkaç metre ile birkaç yüz metreye kadar değişen, huni veya kazan şeklinde olur. Kireçtaşlarının çözünmesi ve çökmesi ile oluşabilirler. Bunlar, lapyalardan daha büyük, olan şekillerdir. Dolinlerin tabanında kırmızı renkli (terra -rossa) toprak bulunur. Bazen küçük su birikintilerine de rastlanır.

Sivas ve etrafında koyak kelimesi kullanılmakta ve jips kayacı üzerinde oluşan dolinlere denilmektedir (Pınar & Akdağ, 2012). Kokurdan genellikle Orta Toros’lar bölgesinde kullanılır. Bu tabir bahsedilen sahada erimeyle oluşmuş ve gelmiş genellikle mikro ölçekteki kapalı çukurlukları anlatmaktadır. Karstlaşma neticesinde meydana gelen ve memleketimizde çok yaygın olan kapalı depresyonlardır. Muhtelif büyüklükte ve şekillerde olabilen bu depresyonlar erime ve çökme dolinleri diye iki gruba ayrılırlar. Her iki gruba ait şekillerdeki gelişmeler aşamalıdır. Erime dolinleri yatay bünyeli kalkerler üzerinde, uzaktan bakıldığında daire veya elips biçiminde görünen, derinlikleri genişliklerine göre az olan ve dip kısmındaki düzlükte erimeden arta kalan terra rossaların bulunduğu çukurluklardır. Eğimli tabakalar üzerindekiler huni biçimini alırlar. Çökme dolinlerinin meydana gelmesinde erime yanında çökme olayı da önem kazanır. Bu tip dolinler, diğerlerine göre daha derin ve gayrimuntazam kenarlı olup, yeraltı boşluğundaki tavan çökmesine ait malzeme dip kısım da toplanır (Doğanay, 2003; Erinç, 1971; Gündoğan, 2018).

Karaman’ın güneyinde, Göller Yöresinde, Bolkar, Geyik ve Aladağlarda sayısız denecek kadar çok bulunmaktadır (Gündoğan, 2018).

Uvala

Dolinler birleşerek uvalaları oluştururlar. Birbirlerine yakın bulunan dolinlerin aralarında kalan yamaçların erime sonucu gerileyerek, zamanla ortadan kalkması neticesinde meydana gelen, düzensiz kenarlı, büyük depresyonlardır. Eğer karstik alanlardaki vadi tabanlarında sıralı dolinler varsa, bunlar bir müddet sonra birleşerek uvala oluştururlar. Karaman’ın güneyinde İbrala platosu ile Mut’un kuzeydoğusunda Aksıfat platosunda ve dolinlerin bulunduğu bazı yerlerde uvalalar mevcuttur.

Bu yapı çeşitli dolin oluşumlarının birleşerek daha büyük çaplı şekillerin ortaya çıkması sonucu meydana gelir. Birkaç dolinin bir araya gelmesi sonucu uvalalar ortaya çıkar. Dolinlerin aralarındaki sırtların zamanla erimesi sonucunda yükseklik ve engellerin ortadan kalması sonucu uvalalar daha net ortaya çıkarlar. Ancak erime ile birlikte şekil ne kadar değişir ise değişsin önceki dolin şeklini de anımsatır. Bundan dolayı uvala oluşumu da düzensiz bir yapı sergiler. Karstik arazilerdeki vadiler uvalaların en iyi geliştiği bölgeler arasında gösterilebilir (Gündoğan, 2018).

Polye

Uvalalar birleşerek polyeleri oluştururlar. Karstik şekillerin en genişi olan polyelerdir. Kilometrelerce genişlikte olabilen polyeler karstik yörelerin önemli tarım alanlarıdır. Doğanay (Doğanay, 2003), polyeyi karstik bölgelerde karst süreçleri ve tektonik hareketlerle oluşmuş, uzunlamasına kapalı çanaklardır diye tanımlamaktadır.

Kısmen karstlaşma, kısmen de tektonik olaylar sonunda meydana gelen, uvalalara göre daha büyük şekillerdir. Çevreleri yüksek, taban kısımları ise alüvyonlarla kaplıdır, bir ovayı andırırlar. Yeraltı suyu seviyesinin durumuna bağlı olarak, polye tabanı bazen geçici bir göl veya bataklık haline gelebilir, fakat gerek polye tabanındaki gerekse kenarlarındaki düdenler vasıtasıyla buradaki sular yeraltına geçebilir (Suğla Gölünde olduğu gibi). Eğer düdenler tıkanırsa, depresyonu çevreleyen yamaçlar suların kim yasal etkisine maruz kalarak geriler ve bir müddet sonra yerli kayalar üzerinde geçirim siz alüvyonlarla kaplı düzlükler meydana gelir. Bunlar “karst kenar ovaları” dır ve üzerlerinde erimeden arta kalan “hum tepeler” yer alır (Gündoğan, 2018).

Polyelere bakıldığında çapları birbirinden farklılık gösterir. Sadece çözünmeyle oluşan polyeler diğerlerine göre daha küçük boyutlara sahiptir. Bu polyeler uvala oluşumlarının bir araya gelmesiyle meydana gelen yapılardır, çapları az olup 5-6 km olabilir. Karstik ova terimi bu yapılar için daha çok kullanılır (Gündoğan, 2018).

Polyelerin dipleri genellikle düzdür. Bu kısımlar, gerek erime ürünü olan terra rossalar veya tropikal bölgelerde kırmızı topraklar ile gerekse derelerin getirdikleri malzeme ile yani alüvyonlarla dolmuş olabilir. Yer yer de erimeden arta kalmış ve kalkerden oluşmuş tepeciklerle de şekli bozulmuş şekilde bulunabilirler. Zamanla, polyeyi çevreleyen yamaçların gerek erimeleri gerekse erozyonla gerilemeleri dolayısıyla polye büyür. Ancak, bu olaylar sonucunda biriken enkaz suyutanları tıkar ve polye tabanından atılamayan sular, yüzeyde göllenir. Bu tip göllere polye gölü adı verilir (Gündoğan, 2018).

Batı Toroslarda, göller yöresinde ve Teke yarımadasında tipik polyeler bulunmaktadır. Muğla, Kestel, Elmalı ve Korkuteli ovaları birer polyelerdir.

Obruk

Baca veya kuyu biçiminde ve dik yamaçlı olan çukurlar halindedir. Obruklar, yeraltı mağaralarının tavanlarının çökmesi sonucunda oluşurlar. Bunların çapları bazen birkaç yüz metreyi ve derinlikleri yüz metreyi geçebilmektedir. Bazılarının tabanları kuru, bazılarında ise göl bulunabilir.

Yamaç profillerine bakılırsa, hafif konkav üst yamacın erime ile; oldukça dik ve yine konkav alt yamacın çökme sonucu şekillendiği düşünülür. Aradaki orta yamaç konveks biçim dedir. Taban kısımları yeraltı suyu seviyesine inmiş bulunan obrukların içi suludur, hatta bazıları göl halini almıştır, aksi halde kuru olurlar. Türkiye’deki obrukların büyük bir kısmı İç Anadolu’da Konya bölüm ünde yer almıştır. Kızören, Timraş, Kuruobruk, Çıralıdeniz, Suluobruk, Meyil obruğu bunlardan bazılarıdır. En fazla obruğun görüldüğü yerler Aksaray, Kırşehir, Konya civarındadır. Bu bölgeler plato özelliği taşımaktadır ve buralarda birçok obruk yer almaktadır. Doğu Akdeniz Bölgesi’ndeki Cennet ve Cehennem Obrukları da farklı bölgedeki obruklara örnek verilebilir. Ülkemizde Tuz Gölü güneyinde Obruk Köyü yakınındaki kabaca 150 m. derinlikte bulunan Kızören Obruğu buna örnek teşkil eder. Teke Yarımadası’nda da benzer şekiller mevcuttur. Literatüre geçmiş en tipik avenler ise Fransa’nın Causses (Kos) bölgesinde bulunurlar. Buradaki avenlerin çok büyük bir kısmı huni şeklindedirler.

Mağara

Karst bölgelerinde en çok rastlanan şekillerden biri de mağaralar ve mağara sistemleridir. Karstik sahaların çok çatlaklı olması nedeni ile yüzeyden sızan sular çatlak ve tabaka yüzeyleri boyunca derinlere doğru sızarak bulundukları sahaları genişletmektedir. Karstik mağaralar esasında yeraltı sularının bir eseridir. Zamanla, mağaralarda, ona özellik kazandıran salonlar, galeriler, sütunlar, sarkıtlar, dikitler ve doğal kuyular oluşur. Mağaraların oluşumu ile karst şekillerinin meydana gelişi ve gelişimi arasında çok sıkı ilişkiler vardır. Karst hidrografyası hakkında daha fazla bilgi edinmek, erime ile fiziksel aşındırmanın, karst topografyasının meydana gelişindeki rollerini ortaya koymak ve karst sahalarında yeraltı su kaynaklarını değerlendirmek, baraj sularının sızması ile ilgili problemler gibi teorik ve uygulama bakımlardan mağara araştırmaları önem gösterir. Asıl konusu mağara incelemeleri olan bir uzmanlık dalı da gelişmiştir ki buna speleoloji denir.

Türkiye’de karstik oluşumlu mağara sayısının 40.000 civarında olduğu tahmin edilmektedir. Karain (Antalya), Damlataş (Alanya), İnsuyu (Burdur), Narlıkuyu (Mersin), Ballıca (Tokat) mağaraları bu çok sayıdaki mağaralardan sadece birkaçıdır.

KARSTİK AŞINIM ŞEKİLLERİ AÇISINDAN TÜRKİYE DEĞERLENDİRMESİ

Türkiye’de başta Akdeniz Bölgesi olmak üzere, karstik alanlar oldukça geniş yayılışa sahiptir. Bu sahalarda yayılış gösteren karstik şekiller ise büyük bölümüyle Paleozoik, Mesozoyik ve Tersiyer yaşlı kalkerler ile, özellikle İç Anadolu Bölgesi’nde OligoMiyosen devrine ait jipsler üzerinde gelişmiştir. Kalkerlerin yayılış alanlarında lapya, dolin, uvala, polye, düden, obruk, kuru vadiler, traverten şekilleri ve mağaralar gibi karakteristik şekiller gelişmiştir. Hatta, bu ilginç şekiller bazı yerlerde çok yoğun olduğu için geçmişten günümüze dağa, tepeye, göle, kaynağa, yerleşmeye adını vermiştir. Ayrıca, karstik alanlar ülkemizde deniz seviyesinden başlayıp dağların 3000-3500 m yükseltilerine kadar çıkabilmektedir(Ardos, 1984; İnandık, 1962; Pekcan, 1999; Zeybek, 2011).

Türkiye’de karstik alanlardan halihazırda birçok yerleşmenin içme suyu ihtiyacı karşılanmakta, başta boksit olmak üzere birçok yer altı kaynağı çıkarılmakta, tarımda, inşaat sektöründe, yol yapımında vs. yararlanılmaktadır. Fakat, ülkemizdeki karstik alanların hemen tamamı karstik ortamın bozulmasını engelleyecek önlemler alınmaksızın kullanılmaktadır. Sonuçta, başta kirlilik olma üzere, çevre tahribatı karstik sahaları tehdit etmekte, buralardan yararlanılabilirlik ömrünün kısalmasına yol açmaktadır. Kirletici kaynaklar arasında insan faktörü asıl rolü oynamaktadır. Çünkü, mesken ve sanayi atıkları büyük yerleşmeler yakınında doğrudan veya akarsular yoluyla, yoğun tarım yapılan alanların çevresindeki karstik sahalarda ise kimyasal ilaç ve gübrelerle gelen kirlilik dikkat çekicidir (İnandık, 1962; Pekcan, 1999; Zeybek, 2011).

Ülkemiz Paleolitik’ten bu yana gittikçe yoğunlaşan bir tarzda yerleşmeye sahne olmuştur. Bu yüzden, binlerce yıldır topraklarımızın tamamı, bu arada karstik alanlar insan müdahalesine maruz kalmıştır. Kuşkusuz bu etki daha çok doğal çevre bu arada karstik alanlar aleyhine gerçekleşmiştir (GÜNEYSU vd., 1996; HOSGOREN & MY, 1973). Çünkü, geçmişten günümüze karstik alanlardan tarım, madencilik, inşaat ve turizm sektöründe, içme suyu sağlanmasında vb. yararlanılmaktadır. Fakat, ülkemizdeki karstik alanların hemen tamamı herhangi bir plânlama ve koruma olmaksızın kullanılmaktadır. Sonuçta, karstik alanların kendilerine özgü ekosistemi zarar görmekte, buralardan yararlanılabilirlik ömrü kısalmaktadır. Bu yüzden, öncelikle karstik alanlarla ilgili bilimsel verilere dayalı plânlamalar yapılmalı ve uygulanmalıdır. Karstik saha ve şekillere zarar verecek etkinliklerin önüne geçilmelidir (İnandık, 1962; Pekcan, 1999; Zeybek, 2011).

SONUÇ

Ülkemiz karstik aşınım şekilleri bakımından oldukça zengindir. Bu yapılar yeraltı kaynaklarının çıkarılması (içme suyu, bazı madenler vs.), inşaat, yol yapımı ve tarım gibi birçok alan için katkıda bulunmaktadır. Fiziki bir güzellik olmasının yanında bu gibi çok kritik yararları olan bu coğrafik yapıların korunmasında gerekli tedbirleri hem devlet hem millet yani birey bazında almamız gerekmektedir.

KAYNAKÇA

  • Akkuş, A. (1998). Genel fiziki coğrafya. Nobel Yayın Dağıtım.
  • AKKUŞ, A., & MEYDAN, A. (2013). SOSYAL BİLGİLER ÖĞRETİMİNDE TARİHİ VE COĞRAFİ MEKÂN UYGULAMALARININ DEĞERLENDİRİLMESİ1.
  • Ardos, M. (1984). Türkiye ovalarının jeomorfolojisi (C. 2). İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi.
  • Atalay, İ. (1982). Türkiye jeomorfolojisine giriş. Ege Üniversitesi Ege Üniversitesi Sosyal Bilimler Fakültesi Yayınları.
  • Doğanay, H. (2003). Coğrafya’ya Giriş-1: Genel ve Fiziki Coğrafya. Aktif yayınevi.
  • Doğanay, H., & Sever, R. (2011). Genel ve fiziki coğrafya.
  • Erinç, S. (1971). Jeomorfoloji II, Genişletilmiş 2. Baskı. İstanbul: İstanbul Üniversitesi.
  • Gündoğan, N. (2018). Karstik topoğrafyanın öğretilmesindekavram haritası ve modellerin kullanılmasının öğrenci başarısına etkisi. Necmettin Erbakan Üniversitesi Eğitim Bilimleri Enstitüsü.
  • GÜNEYSU, A., OZANER, F., & Erkal, T. (1996). Ölüdeniz Lagünü (Fethiye) yakın çevresinin jeomorfolojisi ve karst ortamının özellikleri. Türk Coğrafya Dergisi, 31, 305–312.
  • HOSGOREN, M. Y., & MY, H. (1973). ARDIC YAYLA MEVKII-CAMIMAKTAI TEPE-CUKUROLUK TEPE-TASYATAK TEPE (DOMANIC DAGLARI) ARASINDA YER ALAN KARSTIK SAHA VE SEKILLER HAKKINDA.
  • İnandık, H. (1962). Karst Morfolojisi. İstanbul: Baha Matbaası.
  • KORKMAZ, H., KARABULUT, M., & KARATAŞ, A. G. A. (2012). TEKİR-GÖKSUN (KAHRAMANMARAŞ) ARASINDAKİ KARSTİK ŞEKİLLER.
  • Pekcan, N. (1999). Karst Jeomorfolojisi, Filiz Kitabevi, 2. Baskı, İstanbul.
  • Pınar, A., & Akdağ, H. (2012). Sosyal bilgiler öğretmen adaylarının iklim, rüzgâr, sıcaklık, yağış, erozyon, ekoloji ve harita kavramlarını anlama düzeyi. İlköğretim Online, 11(2), 530–542.
  • Sanır, F. (2000). Coğrafya Terimleri Sözlüğü. Gazi Kitabevi, Ankara.
  • Zeybek, H. İ. (2011). TÜRKİYE’DE KARSTİK ALANLARIN KORUNMA GEREKLİLİĞİ VE ALINABİLECEK BAZI ÖNLEMLER/The Necessity of Protection of Karstic Areas in Turkey and Some Possible Precautions. Doğu Coğrafya Dergisi, 9(11).

AVANOS İLÇESİNİN FİZİKİ COĞRAFYA AÇISINDAN MONOGRAFİSİ

Giriş

Nevşehir, İç Anadolu Bölgesi’nin Orta Kızılırmak Bölümünde yer almaktadır. Çalışma alanı olan şehrin ise komşu yerleşmelerle olan yönetsel sınırı kabaca, kuzeyde Çat, Nar ve Sulusaray, doğuda Göreme ve Uçhisar, güneyde Göre ve Boğazköy, batıda Balcın ve Alacaşar belediyeleri yönetsel alanı sınırıyla çevrelenmiştir. Şehrin eski isminin “Nyssa” olduğu ileri sürülmektedir. Bölgenin Osmanlı idaresine girmesinden sonra Nyssa yerini “Muşkara” adlı bir köye bırakmıştır. XVIII. yüzyılda Nevşehirli Damat İbrahim Paşa’nın sadrazam olmasıyla birlikte hızlı bir şehirleşme sürecine giren Muşkara’nın adı “yeni şehir” anlamında “Nevşehir” olarak değiştirilmiştir. Nevşehir’de belediye geçici hizmet sınırı içerisindeki yerleşim alanı 24,04 km²’lik bir yer kaplamaktadır. Belediye yönetsel alan sınırı ise 92,66 km²’dir. Şehir 2015 yılı itibariyle 21 mahalleye ve 98.713 kişilik bir nüfusa sahiptir (ŞIKOĞLU, 2017; ŞIKOĞLU & ARSLAN, 2019).

Bu çalışmada Nevşehir’in kültürel, coğrafik vb. açıdan önemli ilçelerinden biri olan Avanos İlçesinin Fiziki Coğrafya Açısından Monografisi verilmiştir.

Lokasyon Özellikleri

Avanos, İç Anadolu Bölgesi’nin Orta Kızılırmak Bölümü ve Kapadokya sınırları içinde yer alır, Nevşehir İli yönetim sınırları içerisindedir (ŞIKOĞLU & ARSLAN, 2019). Merkeze uzaklığı 17 km’dir. Avanos, kuzeyden Kozaklı, güneyden Nevşehir ve Ürgüp, doğudan Kayseri ve Yozgat illeri, batıdan ise Hacıbektaş ve Gülşehir İlçeleri ile komşudur. Avanos, ülkemizin en uzun ırmağı olan Kızılırmak’ın her iki kıyısında yer alan taraça yüzeylerinde kurulmuştur. Irmak yatağı ve kenarı bir yerleşme olarak Avanos tarihte stratejik öneme sahiptir ve hatta yer altı geçiş potansiyeli de taşımaktadır (KOCALAR, 2018). Bölgenin matematiksel koordinatları 38° 43′ Kuzey Enlemi ve 34° 51′ Doğu boylamıdır. Yüzölçümü 1045 km2’dir (ZAMAN & YILDIRIM, 2006). İlçe merkezinin rakımı 910 m’dir (GÖKDOĞAN & BARAN, 2014). Daha önce Kırşehir’e bağlıyken (ŞAHİN, 2014) 1954 yılında Nevşehir’in il olmasıyla birlikte Nevşehir iline bağlanmıştır. Nevşehir iline ait lokasyon haritası Şekil-1’de verilmiştir.

Avanos Kızılırmak nehrinin kuzey ve güney kıyıları boyunca kurulmuştur. Yerleşmenin ilk çekirdeği Kızılırmak’ın kuzeyinde oluşturulmuştur. Ardından kent zamanla ırmağın güneyindeki birinci sınıf tarım arazisi üzerinde genişlemeye başlamıştır. Ulaşım bakımından elverişli bir konumda olan kent, Doğu ve Güneydoğu Anadolu’yu Ege ve Akdeniz’e bağlayan Kayseri–Nevşehir–Aksaray karayolu güzergahı üzerindedir. Avanos, Kızılırmak vadisini izleyen 950 m izohipsine denk gelen yükselti basamağında kurulmuştur (ZAMAN & YILDIRIM, 2006).

Avanos kenti kuzeyde Maltepe (1035 m), güneyde Topraktepe (1043 m), doğuda Karaseki (997 m) ve Beşiktepe (991 m), batıda ise Bekçitepe (995 m) yükseltileri ile sınırlandırılmıştır (ZAMAN & YILDIRIM, 2006). Şekil-2’de Avanos’un bucak ve köylerinin görülebileceği harita verilmiştir.

Jeolojik ve jeomorfolojik Özellikler

Ürgüp-Avanos-Uçhisar arasının ana jeomorfolojik birimlerini yapısal platolar, glasiler ve Kızılırmak Vadisi oluşturmaktadır. Yapısal plato ve Pleistosen glasilerinde açılmış olan vadi yamaçlarında peribacaları ve badlands topografyası gelişmiştir. Yöre jeomorfolojisi ana hatları ile Üst Miosen’de başlayan ve Pliyosen’de paroksizma dönemine erişen patlamalı volkanizma ile belirmeye başlamış ve bu dönem tüf ve ignimbiritlerin Neojen yaşlı gölsel sedimanlarla ardalanmasının oluşturduğu yapısal plato düzlüklerinin şekillenmesiyle sonuçlanmıştır. Üst Pliyosen-Günümüz arasında flüvyal açınım süreçleri yapısal platoların morfolojisini olumsuz yönde değiştirerek, glasilerin gelişimiyle sonuçlanmıştır. Kızılırmak, Üst Pliyosen’den günümüze kadar yörenin şekillenmesini belirleyici rol oynamıştır. Peribacalarının plato yamaçları ve Pleistosen yaşlı glasilerde açılmış olan vadilerin tüf volkan külü, ignimbirit, lahar gibi piroklastiklerin yüzeylediği alanlarda gelişme gösterdiği ortaya konmuştur. Peribacalarında tüf, tüfit, volkan külü gibi kaynaklanmamış piroklastiklerin gövde; lahar ve ignimbiritlerin ise takke kayaçlarını meydana getirdikleri gözlenmiştir. Peribacaları’nın gelişiminde, yarıkurak iklim şartları altında meydana gelen seyelan ve sellerin etkili oldukları ortaya konmuştur. Gerek peribacalarında gerekse kaya kiliselerindeki yıkılma ve bozulmalara kanyon vadilerde meydana gelen sellenmelerin neden olduğu saptanmıştır. İnsan faaliyetlerinin jeomorfolojik evrimin yok oluş sürecini hızlandırıcı etki yaptığı sonucu ortaya çıkmıştır. Uygulamalı jeomorfolojik sorunlara nedenleri saptanarak etkilerini en aza indirgemeyi amaçlayan öneriler getirilmiştir (EMRE & GÜNER, 1985).

Avanos’a bağlı Sarıhıdır ve Çiftedam yerleşmeleri arasında kalan alan, Kapadokya Volkanik Yöresi olarak adlandırılan (Toprak, 1994) bölge içerisinde bulunmaktadır. Kızılırmak Vadisi, ignimbiritlerle ara tabakalı, GeçOrta Miyosen ve Erken Pliosen yaşlı gölsel-flüvyal sedimenter içerisinde açılmıştır. Bu nedenle Kızılırmak, Geç-Orta Miyosen ve Erken Pliosen formasyonlarından daha genç olan Geç Pliosen’de kurulmuştur (Doğan, 2010). Nehir, Kırşehir Fay Sistemi’nin güneydoğu kesimini temsil eden Neotektonik rejimin doğrultu atımlı en önemli yapılarından olan Salanda Fay Zonu içerisine bulunmaktadır (Görendağlı, 2010).

Avanos’u da içine alan Kapadokya bölgesinin gelişmiş ve yok olmuş birçok medeniyet ile halen süre gelen yaşam faaliyetlerini etkileyen, kontrol eden en önemli etkenlerden biri de bölgenin jeolojisi ile jeomorfolojisidir (DİRİK, 2009). Bölge, İç Anadolu Bölgesi’nin Orta Kızılırmak Bölümünde yer almaktadır (ŞIKOĞLU & ARSLAN, 2018). Şehrin yakın çevresinin jeomorfolojik görünümü, volkanizma ve tektonizma gibi iç etken ve süreçlerin yanında, aşındırıcı dış faktörlerin etkisiyle şekillenmiştr. Şehir, genel İtbariyle volkanik plato üzerinde yer almaktadır.

Avanos, deniz seviyesinden yaklaşık 920 m yükseklikte, Kızılırmak nehrinin iki tarafında kurulmuştur. Yerleşmenin ilk çekirdeği, Kızılırmak’ın kuzey tarafındaki İdiş Dağı’nın eteklerinde ortaya çıkmıştır. Irmağın kuzeyindeki sahanın zamanla toprak kayması, sel gibi doğal afetlere maruz kalması ile burası Afet Alanı ilan edilmiştir. Daha sonra yerleşme ırmağın güneyindeki I. sınıf tarım arazisi üzerinde gelişme göstermeye başlamıştır. Yerleşmenin ırmağın güneyine doğru yayılması ve günümüzde de bu kısımda gelişme göstermesinde, Kayseri – Nevşehir – Aksaray devlet karayolu da etkili olmuştur (ZAMAN & YILDIRIM, 2006).

Bölge, III. Jeolojik Zaman sonu ile IV. Jeolojik Zaman başlarında etkili olan volkanizma hareketlerinden etkilenmiştir. İç Anadolu Bölgesi’ndeki kuzeydoğu – güneybatı yönünde uzanan bir kırık hattı üzerinde yer alan Erciyes Dağı (3937 m), Melendiz Dağı ve Hasan Dağı yer alır. Burası Toros Kıvrım Kuşağı ile İç Anadolu düzlüklerinin temas yeridir. Bu yanardağlar, Alp Orojenezi sırasında, Toros Dağları yükselirken meydana gelen kırıklardan, magmanın çıkması sonucu oluşmuştur. Erinç’e göre, İç Anadolu’daki bu volkanlar jeolojik bakımdan genç volkanlar iken Erciyes, jeolojik anlamda genç ama jeomorfolojik bakımdan geniş ölçüde tahribe uğramış bir volkanik yapıdır (ZAMAN & YILDIRIM, 2006).

Erciyes Dağı, 3937 m ile Orta Anadolu’nun en yüksek dağıdır. Patlamalar sırasında Erciyes’ten çıkan volkanik materyaller, çevrede geniş bir alana yayılmıştır. Birkaç aşamada oluşan dağın yamaçlarında çok sayıda parazit koni vardır. Ayrıca doğu kısmında glasiyal topoğrafya şekillerine rastlanır (ZAMAN & YILDIRIM, 2006).

Bölge doğuda Erciyes ile güney ve güney batıda Melendiz, Hasan Dağı gibi volkanlardaki patlamalar sonucu, önce volkanik tüf ile kaplanmıştır. III. Jeolojik zamanın sonu ile IV. Jeolojik zamanın başında gerçekleşen bu olayları yine aynı dönemde bu dağlardan çıkan andezit, granitin çevreye yayılması izlemiştir. Daha sonra devreye akarsu ve rüzgar aşındırması gibi morfodinamik süreçler girmiştir. Bu iki dış kuvvetin volkanik tüfü uzun bir zaman süreci içinde aşındırması ile araştırma sahamızda peribacaları ve badlans (kırgıbayır) denilen topografya ortaya çıkmıştır. Avanos, bugün bu volkanların faaliyetleri sonucu meydana gelen volkanik platoların Kızılırmak nehrinin yardığı alanda gelişme göstermektedir. (ZAMAN & YILDIRIM, 2006).

Kırşehir’in doğusunda Mucur, Arabsun, Ürgüp, Nevşehir ve Avanos’tan Kayseri’ye doğru uzanan geniş saha içinde renkleri pembe–beyaz olan tüfler bulunmaktadır. Tüflerin içinde gözle görülebilen kuvars mineralleri vardır. Çoğu zaman 1–2 cm ve bazen 4–5 cm büyüklüğünde sünger taşı parçaları da bulunur. Kuvarsı gözle görülebilen bu taşlara liparatik tüf denmektedir. Tüfler arasında bazı omurgalı hayvan fosillerinin bulunuşu indifanın Persien esnasında olduğunu göstermektedir (ZAMAN & YILDIRIM, 2006).

Avanos taşı denen, beyaz–yarı saydam ve sarı şeridimsi yapılı olan albatrılar; Avanos kazasının güneyinde bulunur. Bunlar, kırmızı renkli gre, marn ve killerden ibaret jipsli serinin üzerinde bulunmaktadır. Lebkuchner’in yapmış olduğu etütlere göre kırmızı killer Avanos’un kuzeyi ile kuzey doğusunu kaplamakta ve batıya doğru, yani fasiyesi arz eden, fakat rengi kırmızı olmayan tabakalar haline geçmektedir. Killeri Avanos’ta ziyadesiyle gelişmiş olan bir seramik imalatında ham madde olarak kullanılmaktadır (ZAMAN & YILDIRIM, 2006).

Her iki bölgede hakim olan kırmızı renk, büyük ihtimalle bölgedeki mineral kaynakları ile herhangi bir şekilde münasebeti olan mahalli oksidayson olayları ile izah edilebilir. Yukarıda bahsedilen serinin Neojen’e ait olması muhtemeldir (ZAMAN & YILDIRIM, 2006).

Avanos’ un jeolojik özelliklerini özetlemek gerekirse; kuzeybatıda Neojen dönemine ait kırmızı kil galerisi, kuzeydoğuda yine Neojen zamanlı çok miktarda volkanik tüf içeren formasyonlar vardır. Bu iki formasyon, Kızılırmak’ın kuzeyinde yerleşmeyi geriden sınırlandırmıştır. Kızılırmak boyunca ise ırmağın her iki tarafında akarsu sekisi çökelleri yer alır. Bu çökeller iyi yuvarlaklanmış metamorfik, plütonik, volkanik, kireçtaşı çakıllarından oluşmuştur. Kızılırmak boyunca uzanan alüvyonlar, kentin ve ırmağın güneyinde iç kesimlere doğru genişleme gösterir (ZAMAN & YILDIRIM, 2006).

Avanos çevresinde yükselti, 900 m ile 1100 m arasında değişmektedir. Yerleşmenin hemen kuzeyindeki Maltepe (1035 m) sahanın en yüksek kesimini oluşturmaktadır. Yerleşmenin yakın çevresindeki diğer önemli yükseltileri ise doğudaki Karaseki (997 m), batıdaki Bekçitepe (995 m) ve güneybatıdaki Topraktepe (1043 m) oluşturur (ZAMAN & YILDIRIM, 2006).

Tüm Kapadokya gibi sahanın da görünümünde dikkati çeken en önemli morfolojik birim peribacalarıdır. Özellikle Ürgüp-Avanos-Uçhisar arası, ilgi çekici ve güzel bir görünüm arzeden peribacaları ve badlans topoğrafyası ile ve bilhassa Bizanslılar döneminde tüflerin oyulması ile yapılmış olan kaya kiliseleri ve meskenleri ile dikkat çekmiş ve bu nedenle son yıllarda da turizm açısından büyük bir önem arz etmektedir. İç Anadolu’da Kızılırmak’ın güneye doğru kavis yaptığı Avanos yöresi ve özellikle kuzey kesimindeki Neojen’e ait göl çökelleri ve bunlarla ara tabakalı volkanik malzemeler özellikle beyaz ve kırmızı riyolitik tüf, dasit tüfü, tüf-marn ardalanması, yörede tabiat harikası peribacalarının gelişmesini sağlamış ve tüf ile pekişmesi zayıf kumlu çökellerin aşınması ile de tipik badlans topoğrafyası oluşturmuştur (ZAMAN & YILDIRIM, 2006).

Antikçağ’da “Hallys” olarak bilinen, Hititler’in “Merasantia” adını verdiği Kızılırmak araştırma sahasındaki diğer bir önemli morfolojik ünitedir. Ülkemiz sınırları içinden doğan ve denize ulaşan en uzun akarsu olan Kızılırmak 1355 km uzunluğundadır. Kızıldağ, İmranlı, Hafik yöresinin jipsli karstı Kızılırmak sularının tuzlu, bileşiminin al renkte olmasını sağlar. Antikçağ’da ırmağın adı olan Hallys de zaten tuzlu anlamına gelir. Kızılırmak, Kayseri ilinden geçerken, vadisinin daraldığı Yamula mevkiinde sulama ve elektrik üretimi amaçlı bir baraj yapılmış olup, 2003 yılında su toplamaya başlamıştır. Avanos-Gülşehir arasında doğu-batı doğrultusunda akan Kızılırmak; ineceği en güney noktaya inmiştir. Akdeniz’e en yakın olduğu çığır da burasıdır. Kuzeyde İdiş Dağı gibi Bozok Platosunun granitik kütleleri yer alırken, güneyde genç yaşta Neojen volkanik tüf katmanları bulunur (ZAMAN & YILDIRIM, 2006).

Kızılırmak Avanos İlçesi sınırları içinde 10 km boyunca ilerlerken yer yer genişleyerek en fazla 2–3 km genişliğinde küçük kıyı ovacıkları oluşturur. Bu ovalar alüviyal ve kolüviyal toprak yapısına sahiptir. Kızılırmak’ın kuzey ve güneyinde vadiye paralel olarak bir dizilim gösteren traverten yapı yer alır. Birim, Kızılırmak’ı kuzey ve güneyden sınırlayan kırık hatları ile veya bunları verev kesen kırıklar boyunca çıkan kalsiyum karbonatlı suların çökeltileri ile ilişkilidir (ZAMAN & YILDIRIM, 2006).

Kızılırmak ile ilgili bir diğer birim, daha önce de açıkladığımız akarsu sekisi çökelleridir. Vadinin iki tarafında dağılım gösteren birimin ortalama kalınlığı 12 m civarındadır (ZAMAN & YILDIRIM, 2006).

Bölgenin jeolojik özellikleri ile ilgili çıkarımlara dolaylı yoldan Nevşehir özelinde yapılan çalışmalardan da elde etmek mümkündür (Dolap & Akın, 2019).

İklim Özellikleri

1999 -2000 yılları arasındaki Meteoroloji bülteninden elde edilen verilere göre, Avanos’ta yıllık ortalama sıcaklık değeri 10,6 °C ve yıllık ortalama yağış değeri 388.7 mm olan Avanos’ta İç Anadolu Bölgesinin karasal iklimi hüküm sürmektedir (ZAMAN & YILDIRIM, 2006). Avanos’ta durum bu şekilde iken Avanos, Ürgüp ve Nevşehir istasyonlarının ortalamalarına göre alanda yıllık ortalama toplam yağış 367 mm’dir (ÖZTÜRK et al., 2019).

Bölgenin iklim özelliklerini, hava kütlelerinin mevsimlik hareketlerine bağlı planetler faktörler ile kontanilite ve oroğrafyaya bağlı coğrafi faktörler tayin eder. 38° 43′ kuzey enlemi üzerinde, ılıman kuşakta yer alan Avanos’ta da tüm Anadolu’ da olduğu gibi yazın tropikal, kışın ise polar kökenli hava kütleleri etkilidir (ZAMAN & YILDIRIM, 2006).

İklim özelliklerinin belirlenmesinde, denize yakınlık–uzaklık, yükselti ve bakı gibi daha çok planetler faktörleri yerel değişikliklere uğratan coğrafi faktörlerin önemli etkileri olduğu bilinmektedir (ZAMAN & YILDIRIM, 2006).

Bölge ilkbaharda yüksek enlemlerden gelen soğuk hava kütlelerinin ve depresyonların etkisi altındadır. Orta Akdeniz’den gelen sıcak ve nemli hava kütleleri bu mevsimde etkin durumdadır. Güneşlenme süresinin giderek artması ve alt tabakaların ısınması ile kararsızlığı artan hava kütlelerinde konveksiyonel yağışlar görülür. Yaz mevsiminde maritim polar ve continentalpolar hava kütleleri kuzeye çekildiği için, saha tamamen tropikal hava kütlelerinin etkisi altına girer (ZAMAN & YILDIRIM, 2006).

Sıcaklık ve yağış koşulları bakımından sonbahar yaz mevsimine benzer. Daha çok batıdan gelen hava kütlelerinin etkisi görülürse de yağışlar ilkbahardaki toplama erişmez. Soğuk mevsimin başlıca polar hava kütleleri, kuzeybatıdan sokulan maritim polar ile kuzeydoğudan Türkiye üzerine gelen continental polar hava kütleleridir (ZAMAN & YILDIRIM, 2006).

Özellikle yükselti, karasallık (denize uzaklık) ve oroğrafya gibi coğrafi faktörler iklim elemanlarında yerel değişikliklere neden olmaktadır. Araştırma sahasının kuzeyindeki 1564 m. yüksekliğinki İdiş Dağı kuzeyden gelen hava kütlelerinin sahayı doğrudan etkilemesini engellemektedir. İç Anadolu Bölgesi’nde yer alan Avanos ve çevresinde, karasal iklimin özellikleri görülür (ZAMAN & YILDIRIM, 2006).

Avanos’ ta yıllık ortalama sıcaklık 10,6°C’dir. Yıllık ortalama sıcaklığın en düşük olduğu ay 0,6 °C ile Ocak ayıdır. En yüksek yıllık ortalama sıcaklık ise 21,3°C ile Temmuz ayıdır (Tablo 1.1., Şekil 1.4). Yıllık en yüksek sıcaklık ortalaması ise 28,2°C’ dir. Yıllık en yüksek sıcaklığa 37,6°C ile temmuz ayında rastlanır (Şekil 5). Avanos’ ta yıllık en düşük sıcaklık ortalaması ise – 8,9 °C’ dir. Yıllık en düşük sıcaklık değerine – 23,6°C ile şubat ayında rastlanır (ZAMAN & YILDIRIM, 2006).

Avanos’ta yıllık ortalama sıcaklık değerleri Nevşehir ile karşılaştırıldığında, belirgin bir sıcaklık farklılığının olmadığı görülür. Sadece ocak ve şubat ayları sıcaklık ortalamalarının Avanos’ta biraz daha yüksek olduğu görülür. Bu durumda Avanos Kenti’nin Nevşehir’e göre rakımının daha az olmasından kaynaklanır (ZAMAN & YILDIRIM, 2006).

Avanos ve çevresinde yaz mevsimi turizm etkinliklerinin yoğunlaştığı döneme rastlar. Bu aylardaki sıcaklıklar turizmi olumsuz etkilemez. Sonbahar, turizm etkinlikleri açısından ilkbahara oranla daha elverişlidir. Kışın düşük sıcaklıkların görülmesi nedeniyle turizm olayı azalır (ZAMAN & YILDIRIM, 2006).

Avanos’a güneş ışınlarının yıl içinde geliş açısının minimum değeri 21 Aralık ‘ta 27º 50’, maksimum değeri 21 Haziran tarihinde 74º 44’ olarak değişir. 21 Mart ve 23 Eylül tarihlerinde ise güneş ışınları 51º 17’ ile düşer. Avanos’ta yıllık ortalama yağış miktarı 388. 7 mm’dir. En fazla yağış 55.2 mm ile mayıs ayında düşerken en az yağış 1.4 mm ile ağustos ayında düşer (ZAMAN & YILDIRIM, 2006).

Avanos’ta yıllık ortalama yağış değeri (388,7 mm) Nevşehir’e (393.9 mm) göre biraz daha azdır. Bu durum da yine Nevşehir’in rakım değerinin (1260 m) Avanos’tan (920 m) daha fazla olmasından kaynaklanır (ZAMAN & YILDIRIM, 2006).

Yağışların mevsimlere göre dağılımı incelendiğinde ise en yüksek paya %38,46 ile (149.5 mm) ilkbahar mevsimi sahiptir. Yağışların %35,76‘sı (139 mm) kış mevsiminde, %14,63’ü (56.9 mm) sonbaharda, %11,1’i (43.3 mm) ise yaz mevsiminde düşer (ZAMAN & YILDIRIM, 2006).

Avanos ve çevresinde yağış özelliklerinin de turizm üzerinde olumsuz etkisi yoktur. Yazın, sıcak ve az yağış alması turizmi olumlu etkiler. İlkbaharda konvektif yağışlar görülse de bu yağmurlar havayı serinletir (ZAMAN & YILDIRIM, 2006).

Araştırma sahası kışın güney sektörlü rüzgarlar etkinlik kazanırken, kuzey sektörlü rüzgarlar düşük frekansta seyreder. Yazın ise güney sektörlü rüzgarların frekanslarında düşüş, kuzey sektörlü rüzgarlarda artış görülür. Avanos ilçesinde hâkim rüzgâr yönü kuzeydoğu ve güney batıdır.  Yıllık ortalama rüzgâr hızı ise 3,2 m/sn’dir. En yüksek rüzgâr hızı ise 4,7 m/sn ile ocak ayına aittir (ZAMAN & YILDIRIM, 2006).

Avanos’ta yıllık ortalama kar yağışlı günler sayısı 16.4, karla örtülü günler sayısı 29.1, en yüksek kar örtüsü kalınlığı 55 cm’dir (ZAMAN & YILDIRIM, 2006).

Thorntwaite’in iklim tasnifine göre, Nevşehir ve çevresinin iklim tipi C2 B1 s2 b3 ‘dir. Yani kurak-az kurak arasında, birinci dereceden mezotermel, su eksiği yaz 31 mevsiminde ve deniz etkisine yaklaşan, kontinentalitenin etkisinde kalan bir iklim tipidir (ZAMAN & YILDIRIM, 2006).

Erinç’e ait aylık ve yıllık indislerin gidişine göre; Aralık, Ocak, Şubat, Mart ayları çok nemli, Nisan, Mayıs, Kasım ayları yarı nemli; Haziran ve Ekim yarı-kurak; Temmuz, Ağustos ve Eylül ayları ise tam kurak geçen aylardır (ZAMAN & YILDIRIM, 2006).

Bitki Örtüsü Özellikleri

İç Anadolu Bölgesi ve dolaylı olarak Avanos, İran–Turan Fito-coğrafya Bölgesi sınırları içinde yer almaktadır. Araştırma sahasında İç Anadolu Bölgesinin karasal iklimi hüküm sürmektedir. Yazları sıcak ve kurak, kışları ise kar yağışlı ve soğuk geçen çalışma sahasında yazın kuruyan otsu bitkiler (step) geniş yer tutmaktadır. İdiş ve Ötedikme Dağlarını kaplayan az miktardaki meşe ve karaçam topluluğu da, ilçedeki çömlek fırınlarında yakacak olarak kullanılması sonucunda zamanla yok edilmiştir (ZAMAN & YILDIRIM, 2006).

Avanos’ta geniş alana yayılmış olan step formasyonu, genel olarak ilkbaharda yeşerip haziran ayında kuruyan geven (Astragalus), kekik (Thymus sp.), yavşan (Artemisia) gibi bitkilerden oluşur. Kızılırmak vadisi boyunca söğüt, kavak, titrek kavak, iğde, servi gibi çalı ve ağaççık türlerinden oluşan suyu seven (Higrofil) bitkiler yaygınlık gösterir (ZAMAN & YILDIRIM, 2006).

Hidrografya Özellikleri

Bölgenin en önemli akarsuyunu Kızılırmak oluşturur. Avanos’un saha sularını Kızılırmak nehri ve kolları drene etmektedir. İç Anadolu Bölgesi’nin Yukarı Kızılırmak Bölümü’nde Kızıldağ’dan doğan Kızılırmak, Orta Kızılırmak Bölümünde bir yay çizer. Avanos bu yayın çizildiği alanda kurulmuştur. Dolayısıyla hidrografik açıdan Kızılırmak havzasına tabidir. Ülkemizin en uzun nehri olan Kızılırmak, Avanos sınırları içinde 10 km. boyunca yer yer genişleyerek küçük kıyı ovaları oluşturur. Çevreden Kızılırmak’a bazı dereler (Derbent Çayı, Zelve Çayı vb.) karışır (ZAMAN & YILDIRIM, 2006).

Kızılırmak, en yüksek akım değerine ilkbahar mevsiminde ulaşır. Yaz sonu ve sonbahar başları akım değerinin en düşük olduğu dönemdir. Kızılırmak ve ona Avanos’ un yakın çevresinden katılan derelerin akım ve rejimi üzerinde iklim elemanları önemli rol oynar. Araştırma sahamızdaki akarsuların rejimi, plüviyo–nival yani karma rejimli özelliktedir. Şüphesiz akım ve rejim değerlerinde Kızılırmak’ın yukarı çığırı da etkiler. Avanos-Kayseri arasında, Kayseri’nin 25 km kuzeybatısında Yemliha Köyü yakınlarında Kızılırmak Nehri üzerine Yamula Barajı yapılmıştır. Barajda 27 Aralık 2003 tarihinde su tutulmaya başlanmıştır. Bu durum da Kızılırmak’ın Avanos İlçe sınırları içindeki kesiminde akım miktarının düşmesinde etkili olmuştur (ZAMAN & YILDIRIM, 2006).

Avanos Kent merkezi içerisinden geçen Kızılırmak yerleşme sahasını iki kısıma ayırmaktadır. Irmağın kuzeyindeki, yöre halkının deyimiyle Eski Avanos ile ırmağın güneyindeki yerleşme sahası arasındaki ulaşım iki köprü ile sağlanmaya çalışılmaktadır. Bunlardan Taşköprü, oldukça dar olmasına rağmen ırmağın iki tarafındaki karayolu ulaşımını yürütmektedir. Yine ırmak üzerindeki asma halatlı tahta köprü ise yayaların karşılıklı geçişini sağlamakta olup daha çok turistik bir görünüme sahiptir (ZAMAN & YILDIRIM, 2006).

Geçmişte, Kızılırmak’ın akım değerlerinin yükseldiği bahar mevsimlerinde taşkınlar meydana gelmekte idi. Bu nedenle ırmağın kuzeyindeki vadi yatağına taşlarla setler örülmüştür. Günümüzde ise özellikle Yamula (Yemliha) Barajı’nın yapılması ile Kızılırmak’ın akım değerlerinde belirgin bir düşüş yaşanmıştır (ZAMAN & YILDIRIM, 2006). Son yıllarda Kızılırmak havzasında yapımı hız kazanan hidroelektrik santralleri sebebiyle bölgenin suyu ilgilendiren doğal yapısında değişim olmakta ve bu değişimin sürmesi beklenmektedir (BALCI & DEMİR, 2012). Ayrıca bölgenin hidrojeokimyasal özellikleri ile alakalı da çalışmalar mevcuttur (KARA, 2013).

Toprak Özellikleri

Yörede kumlu-tüflü topraklar ile Kızılırmak’ın biriktirmesi ile oluşmuş alüviyal topraklar yaygındır. Bölgenin geniş bir alanda toprakların ana materyalini iç püskürük kayalar teşkil etmektedir. Arazinin çok büyük bir kısmı volkaniktir. Topografya, iklim vb. şartların altında değişik renk ve karakterde topraklar teşekkül etmiştir. Litoloji, topografya ve drenaj şartlarının etkisini yansıtan intrazonal topraklar araştırma sahasının hemen kuzeyindeki tepelik alanlarda yayılış gösterir. Sahada, azonal topraklar ise yeterli oluşum süreci geçirmemiş genç depolar üzerinde yayılış gösterir. Kızılırmak vadisi çevresinde ise ırmağın taşkın ve milleme yaptığı sahalarda milli, killi ve çakıllı materyallerden oluşan alüviyal topraklar bulunmaktadır. 1. sınıf tarımsal arazi olan bu toprakların bir kısmı üzerinde Avanos Kenti gelişme göstermektedir. İklim şartlarını yansıtan zonal topraklar, Kızılırmak’ın taşkına uğramayan kesimlerinde görülür. Sıcak yaz ve soğuk kış dönemi ile 388.7 mm’lik yağış kestane renkli toprakların gelişmesini sağlamıştır (ZAMAN & YILDIRIM, 2006).

Yakın çevreden çıkarılan, kolayca işlenebilen ve sudan korunduğu zaman uzun yıllar dayanabilen yöre dili ile kişi, kemer taşı denilen taştan yapılan geleneksel evler de Avanos’un kuruluşunda yakın çevrenin doğal çevre özelliklerinin etkilerini açıkça göz önüne serer (ZAMAN & YILDIRIM, 2006).

Avanos ve çevresindeki toprak yapısı kentin ekonomik yapısına da önemli etkilerde bulunmuştur. Gedik, Burabayır, Cinderesi ve Kızılören mevkilerinde, Kızılırmak’ın eski yataklarından elde edilen killi toprak, Avanos’un tüm dünyaca Çanak-Çömlek Diyarı olarak tanınmasına neden olmuştur. Zaten Kızılırmak’ın kavis çizdiği Avanos ve yakın çevresindeki kazılarda elde edilen çanak-çömlek parçaları da kentin kuruluş ve gelişmesinde toprak özelliklerinin etkisini açıkça gösterir. Yine Topaklı, Dölek ve Kayahamamı mevkilerinden elde edilen mermer (onyx) kentte hediyelik eşya yapan çok sayıda atölyelerin kurulmasına neden olmuştur (ZAMAN & YILDIRIM, 2006).

KAYNAKLAR

  • BALCI, E. Ö. Y., & DEMİR, N. T. D. (2012). Kızılırmak Nehri’nde (Avanos civarı-Nevşehir) sualtı bitki biyokütlesinin zamansal değişimleri. Ankara Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü Su Ürünleri Anabilim Dalı.
  • DİRİK, K. (2009). Kapadokya Bölgesi’nin jeolojisi, jeomorfolojisi ve bunların bölgedeki medeniyetler üzerindeki etkisi. 1. Tıbbi Jeoloji Çalıştayı, 30, 6–9.
  • Doğan, U. (2010). Fluvial response to climate change during and after the Last Glacial Maximum in Central Anatolia, Turkey. Quaternary International, 222(1–2), 221–229.
  • Dolap, D., & Akın, M. (2019). Derinkuyu (Nevşehir) yerleşimindeki sığ yeraltı kaya oyma yapıların duraylılığının incelenmesi. Nevşehir Hacı Bektaş Veli Üniversitesi.
  • EMRE, Ö., & GÜNER, Y. (1985). Ürgüp-Avanos-Uçhisar (Nevşehir) arasının uygulamalı jeomorfolojisi. Ankara: MTA Genel Müdürlüğü.
  • GÖKDOĞAN, O., & BARAN, M. F. (2014). Avanos İlçesinin Tarımsal Mekanizasyon Özellikleri.
  • Görendağlı, N. A. (2010). 1954 ve 2009 Yılları Arasında Kızılırmak’ın Yatak Tipinde Gözlenen Değişimler, Avanos (The Changes That Observed in Channel Type of the Kızılırmak River Between 1954 and 2009 years, Avanos). Coğrafi Bilimler Dergisi/Turkish Journal of Geographical Sciences, 8(1), 93–104.
  • KARA, İ. (2013). Nevşehir / Acıgöl – Derinkuyu – Gülşehir sıcak ve mineralli sularının hidrojeokimyasal özellikleri. MTA Doğal Kaynaklar ve Ekonomi Bülteni, Maden Tetkik ve Arama Genel Müdürlüğü, Enerji Hammadde Etüt ve Arama Dairesi, Ankara, 29–42.
  • KOCALAR, A. C. (2018). Tarihi Doğan Arkeolojik Kültürel ve Jeolojik Mirası Koruma Kullanma Dengesi: Yeraltı Şehirleri ve Jeoturizm (Avanos). Kapadokya Yerbilimleri Sempozyumu, 98.
  • ÖZDEL, M. M., & MEYDAN, A. (2019). Examination of The Relationship Between Topographic Properties Between Settlement And Population Distribution im Nevşehir. Route Educational and Social Science Journal, 6(8).
  • ÖZTÜRK, M. Z., ÖZKAN, D., & ŞİMŞEK, M. (2019). Kapadokya Bölgesinin drenaj özellikleri. Journal of Geography, 38, 38.
  • ŞAHİN, R. (2014). Kırşehir Vilayeti Dahilinde Avanos (1925).
  • ŞIKOĞLU, E. (2017). Nevşehir Şehir Coğrafyası.
  • ŞIKOĞLU, E., & ARSLAN, H. (2018). Nevşehir’de Şehirsel Yerleşmenin Genel Morfolojik Görünümünü Etkileyen Coğrafi Faktörler, Şehrin Mekânsal Algısı ve Okunabilirliği. Türkiye Kentsel Morfoloji Araştırma Ağı II. Kentsel Morfoloji Sempozyumu, 331–349.
  • ŞIKOĞLU, E., & ARSLAN, H. (2019). Nevşehir Şehir Coğrafyası. Hiperlink eğit. ilet. yay. san. tic. ve ltd. sti.
  • Toprak, V. (1994). Central Kızılırmak fault zone: northern margin of Central Anatolian volcanics. Turkish Journal of Earth Sciences, 3, 29–38.
  • Wikipedia. (2010). Avanos Haritası. https://tr.wikipedia.org/wiki/Dosya:Avanos-Avanos,_Nevsehir_haritasi.svg
  • ZAMAN, S. (Tez D., & YILDIRIM, Y. Y. (2006). Avanos kenti. Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Ortaöğretim Sosyal Alanlar.

Douch’un Yaptığı Sınıflandırmaya Göre Öğrencilerin Yerel Tarihten Elde Edebilecekleri Faydalar

Douch’un 1967 yılında yayımlanan çalışmasında öğrencilerin yerel tarihten elde edebilecekleri faydalar pedagojik, tarihsel ve psikolojik olmak üzere üç başlık altında sınıflandırılmıştır. Bunları sırasıyla açıklayalım.

Öncelikle pedagojik ve tarihsel faydalarına bakalım. Öğrenciler yerel tarih öğrenimine başladıkları andan itibaren ister istemez yerel çevreleriyle bağlantıya geçmeye başlarlar. Bu hem bir öğrenme yöntemidir hem de bir müddet sonra algıda seçicilik başlar. Öğrenci çevresinde bulunan müze, ören yeri, anıtlar, tarihi yapılar gibi yerel tarihi içerisinde barındıran yerleri gezip gördükçe oralarda bulunan hem müze görevlisi gibi görevli hem de bu işe gönül vermiş insanlarla iş birliği yapma imkânı bulur. Böylelikle öğrenci okulda öğrendiği teorik bilginin bugün ile bağlantısını kurabilir. Böylelikle aslında tarihin sadece geçmişle ilgili olmadığını, bugünkü yaşantımızın tarihin bir yansıması olduğunu kavrar. Geleceğin ise yolunun bugünden geçtiğini fark eder. Yerel kapsamda öğrendiklerinden genel kapsamdaki bilgileri arasında ilişki kurabilir. Ayrıca ders sadece okulla sınırlı kalmaz, öğrenci çevreye açıldığı andan itibaren gezilen her müze, anıt, tarihi yer vs. derslik, konuşulan her müze görevlisi, arkeolog, tarih gönüllüsü vs. ise öğrenci için öğretmen görevini üstlenir. Çevre bir anda okulun uygulama yeri olur.

Her branş sadece kendi ile ilgili değildir farklı birçok alanla mutlaka ilişkilidir. Dolayısıyla yerel tarih sayesinde öğrenci coğrafya, iktisat vb. alanların tarihle ilişkisini kurabilir. Örnek olarak kış mevsiminin çetin geçtiği bir bölgede yaşayan öğrencinin Birinci Dünya Savaşında Doğu Cephesinde yaşananları kavraması daha kolay olabilecektir. Ayrıca çevredeki tarihi yerlere yapılan geziler sırasında öğrenciler sosyal ilişkilerini de geliştirme fırsatı bulurlar. Böylece bir arada hareket etme, iş paylaşımı, grup çalışması gibi hayatının her anında ihtiyaç duyacağı özellikleri edinme şansına da sahip olurlar.

Yerel tarih sayesinde öğrenciler genel anlamda sıkıcı olarak görülen tarih derslerini daha eğlenceli bir yolla da öğrenme fırsatına erişmiş olurlar. Hatta öğretmenler bu süreci oyunlarla besleyerek öğrenci açısından daha eğlenceli hale de getirebilir. Bunun yanında tarih netice itibariyle geçmiş üzerinden anlatım yapar yani öğrenci anlatılan konu ile bugün arasında bağlantı kurmakta zorlanabilir. Fakat yerel tarih sayesinde öğrenci bir anlamda geçmişe adım atmış olur. Kavramlar soyutluktan çıkmaya başlar.

Öğrencilerin yerel tarihten elde edebilecekleri faydalardan bir tanesi de psikolojik faydalardır. Yerel tarihin yukarıda bahsettiğimiz grup çalışması, birlikte çalışma, toplum içerisinde hareket etme gibi öğrenciye kazandırdığı özellikler onun aynı zaman da psikolojik gelişimine de katkıda bulunur. Öğrenci geçmiş ile bugün, bugün ile de gelecek arasında bağlantı kurduğu gibi empati, sabırlı olma, sorumluluk vs. gibi psikolojik eğitimin parçası olan özellikleri de farkında dahi olmadan edinecektir.

Dolayısıyla yerel tarih öğrenimi, öğrencinin tarih bilgisinin eğlenceli bir şekilde öğrenmesinin sağlayacağı gibi psikolojik ve pedagojik olarak ruhi ve manevi gelişimine de katkıda bulunacaktır.

Sosyal Bilgiler Dersi Öğretmenlerinin Siyasetle İlgili Konuların Öğretiminde Dikkat Etmeleri Gereken Hususlar

Sosyal bilgiler dersi öğretmenlerinin siyasetle ilgili konuların öğretiminde dikkat etmeleri gereken hususlar altı ana başlık altında sıralanabilir. Bu altı madde aşağıda verilmiştir. Bunları sırasıyla inceleyelim.

Tartışma/Müzakere ve Karar Verme, Kafa Yorma ve Üzerinde Düşünme

Bir şeyi öğrenmenin en iyi yolu pratikten geçer. Teorik bilgi her ne kadar altyapı oluştursa da tek başına çok etkili olduğu söylenemez. Başka bir deyişle uygulama yapmadan bir konu hakkında ne kadar başarılı olduğunuzu tam olarak bilemezsiniz. Dolayısıyla öğretmenler bir anlamda düşünme, tartışma, dinlemek, müzakere, karar verme, ikna etme, ikna etmek için kafa yorma kavramlarını anlatmak ve öğrencilerin zihnine sindirebilmek için bir nevi simülasyon ortamı hazırlamalıdır. Bu sebeple herkesi ilgilendiren ve sınıfça bir karar alınması gereken durumlar fırsat olarak görülmelidir. Gayet ciddi bir ortamda öğrenciler ilgili konu hakkında fikir üretmeli, tartışmalı, arkadaşlarını ikna etmeye çalışmalı, müzakere için kafa yormalı, yeri geldiğinde yenilgiyi kabul etmeli, yanlışından dönmeyi de bilmelidir. Bu söylenenlerin öğrenci tarafından uygulamaya dökülebilmesi için bir müzakere kültürünün oluşması gerekiyor. Bunun için teşvik edici bir öğretmen, saygın bir tartışma ortamı ve oldukça fazla pratik gerekmektedir. Bunların sağlanabilmesi için anahtar nokta öğretmenlerdir. Pratik için toplum içerisinde hali hazırda çözülmemiş veya toplumun büyük kısmı tarafından belirli aralıklarla tartışılan konular da tartışılabilir. Böylelikle öğrenciler gerçek dünya problemlerini tartışmak için de kendilerini hazırlamış olacaklardır. Bu yöntemle birlikte öğrencilerin potansiyel kazanımlarından bir tanesi de eleştirel düşünceyi öğrenmek olacaktır. Çünkü fikirlerin bir kült olarak kabul edildiği bir ortamda toplumdaki eksikler giderilemez. Doğruya doğru, yanlışa yanlış diyebilmenin yanında doğrunun bilinenin doğru, yanlış bilinenin ise yanlış olup olmadığı da en azından birileri tarafından sorgulanmalıdır. Böylelikle toplum sabit fikirlerden ve darboğazlardan kurtulacak, belirli fikirlerin tahakkümünü aşacak ve değişime açık olacaktır. Günlük siyasi ve toplumsal tartışma ve gelişmelerin paylaşıldığı medyanın öğrenciler tarafından ne kadar anlaşılabilir olduğudur. Çünkü bazen doğrudan haberin bazen de yorumların paylaşıldığı medya bültenlerinin (ana akım, internet veya sosyal medya) doğru anlaşılması için medya okur yazarlığına ihtiyaç vardır. Ayrıca bu bültenlerde ilgili konuya göre diplomatik veya politik dil de kullanılmaktadır. İlgili konu hakkında çıkarım yapabilmek için ne tarz bir dilin kullanıldığı, hangi ifadenin aslında neyi ifade ettiğinin anlaşılması, bilgi ve tecrübe birikimiyle zaman ve çabayla olacak bir meseledir. Öğretmenlerin yine bunun bilincinde olarak öğrencilerinde bu açıdan farkındalık oluşturmaları ve medyayı bir şekilde takip etmelerini teşvik etmelidirler. Ayrıca öğrencilere verilmesi gereken bir diğer yetkinlik ise siyasi kararların verilmesi sürecinde birçok faktörün aynı anda değerlendirilebilmesidir. Dolayısıyla bir karar verilirken optimum yolun bulunması gerekir. Bu tarz bir yetkinlik öğrencilerin farklı fikirlerde tartışan insanları izlemesi veya kendilerinin uygulama yoluyla öğrenmesi gerekir.

Oylama ve Seçim

Bugün demokrasi denilince akla ilk gelen kavram seçimdir. Mevcut sistemde oylama ile seçim yapılarak ülkeyi yönetecek siyasi irade belirlenir. Dolayısıyla seçim siyasetin en önemli ayağını oluşturmaktadır diyebiliriz. Ülkenin geleceğine hayati derecede etki edecek seçim ve oylama olgularının, içerisinde barındırdığı bütün kavramlarla birlikte öğrencilere benimsetilmesi gerekir. Bunu yaparken sadece teorik bilginin verilmesinin yanında bir önceki konuda bahsettiğimiz pratik uygulamalardan da kesinlikle yararlanılmalıdır. Neticede okul yönetiminin bir parçasını da bazen sınıf başkanı bazen sınıf temsilcisi, bazen de okul temsilcisi olarak öğrenciler oluşturmaktadır. Bu görevler için yapılacak olan seçimlerde kamuoyu yoklamasından, propagandaya kadar devlet yönetimde yapılan seçimlerde hangi yöntemler kullanılıyorsa, aynı yöntemler kullanılmalıdır. Böylelikle öğrenciler ülkedeki siyasi sürecin nasıl yürüdüğünü daha iyi kavrayacak, genç yaşlarda demokratik süreçlerde gelişen aksiyonların nasıl sonuçlar doğurabileceğini kestirebilecek yetkinliğe sahip olma yolunda ilerleyeceklerdir.

Topluma Hizmet Uygulamaları ve Sosyal Katılım

Günümüz toplumunda mevcut bulunan sorunların en büyük sebeplerinden bir tanesi ilgili konularda toplumun genelinde farkındalığın oluşmamasıdır. Toplumun geneline yansımayan ve sadece küçük bir kitlenin farkında olduğu sorunların çözüme ulaşması doğal olarak pek mümkün görünmemektedir. Örnek olarak ailesinde bir MS (Multi Skleroz) hastası bulunan kişinin bu hastalık hakkında bir fikri vardır. Tanısı, tedavisi, ilerlemesi durumlarından haberdardır. Ancak çevresinde bu hastalık olmayan birisi bu hastalığının belki sadece ismini duyacak, bu hastalıktan mustarip kişilerin ne durumda olduğunu bilmeyecektir. MS hastalarını sorunlarının çözümü, onların hayat standartlarının artırılması için yapılması gereken en önemli şey toplum içerisinde bu farkındalığın artırılmasıdır. Böylelikle insanlar onların hayatını kolaylaştırmak adına maddi ve manevi çaba gösterecektir. Bu verdiğimiz örnek sadece farkındalık kavramının öneminden bahsetmektedir. Dolayısıyla öğrenciler topluma hizmet veren kurumlarda yeri geldiğinde zorunlu olarak görevlendirilirlerse birçok farklı açıdan empati yapma özelliğin de kazanacaklardır. Yeri geldiğinde sorumluluk alacaklar ve belirli toplumsal sorunların giderilmesi adına farkındalık çalışmalarında yer alacaklardır. Genç yaşta başlaması gereken bu sosyal katılım etkinlikleri, geleceğin yetişkinleri, bugünün öğrencilerine ileride siyasi sorumluluk alma konusunda çekinmeden hareket etme gücü verecektir.

Bilgi

Pratik bilginin önemine önceki bölümlerde oldukça yer vermeye çalıştık. Bu demek değildir ki teorik bilgi önemli değildir veya daha az önemlidir. Teorik bilgi bu işin temelidir, pratik bilgi ile tamamlanır ve ortaya bilgi ve tecrübenin sentezi çıkar. Dolayısıyla siyasetin ve siyasi konuların öğretilmesi konusunda ilk yapılacak olan şey siyaset içerisinde kullanılan bütün kavramların ortaya konulması, gerektiğinde örnekler de vererek öğrencinin bu kavramları sindirmesinin sağlanmasıdır. Çünkü birçoğu soyut olan bu olguların öğrencinin kavram dünyasında yer etmesi oldukça önemlidir. İlgili kavramların eksik veya yanlış öğrenilmesi yanlış yorumlamayı da beraberinde getirecek, birey için ilerde telafisi mümkün olmayan sorunları da beraberinde getirecektir. Aksine bu soyut kavramlarında bireyde olması gerektiği gibi yer etmesi durumunda kişi bu bilgileri pratik bilgi ile harmanlayarak ülkenin siyasi geleceğinde rol alma yetisini de kazanmış olacaktır.

Değerler

Evrensel değerlerin yanı sıra birlikte yaşayan her topluluğun kendine ait milli, dini ve kültürel değerleri vardır. Bir toplumu toplum yapan, o topluma özgün bir karakteristik sağlayan özellikleri bu değerler oluştururlar. Okul da netice itibariyle toplumun bir parçasına tekabül eder. Sınıf ve daha genel olarak düşünürsek okul içerisinde bulunan herkesin öğretmenlerinin telkinleri neticesinde birbirine saygılı olma, dayanışma vb. değerlere sahip olması ve bunların gereğini yerine getirmesi öğrencilerin gelişimlerine katkıda bulunacaktır. Toplumun genelinde bulunması gereken değerlerin öğrencilerde yeterince yer edinmesi neticesinde ortaya çıkacak olan kazanımlar bireysel olarak yerelde kalmayacak ve toplumun geneline sirayet edecektir. Böylece toplum ‘bir’ olacak, bu sayede hem yerel hem de global anlamda karşılaşacakları siyasi güçlükleri rahatlıkla aşacaktır.

Tutum ve Erdemli Davranışlar

Bir toplumun kalitesini o toplumdaki bireylerin kalitesi belirler. Bireyin kalitesi ise erdemli tutum ve davranışlarından belli olur. Başta kendine sonra da diğer insanlara saygısı olan bir insanın topluma bile isteye rahatsızlık vermesi mümkün değildir. Bu karaktere sahip insanların toplumun geneline yayılması durumunda ise ortaya fikri, idari ve siyasi anlamda oldukça sağlıklı ve kaliteli bir toplum yapısı ortaya çıkar. Bu durumda siyaset eğitimi verilirken bu gerekçeler göz ardı edilmemeli ve kaliteli bireylerin yetişmesine ön ayak olunmalıdır.

Sosyal Bilgiler Dersi Öğretim Programında yer alan Öğrenme Alanları

Sosyal Bilgiler Dersinde yedi farklı öğrenme alanı bulunmaktadır. Bunlara sırasıyla aşağıda değinilecektir. Öğrenciler bu alanlar içerisinde belirtilen yetkinlikleri bulabileceklerdir.

Birey ve Toplum

Kişinin kendisini ve içinde bulunduğu toplumu sosyal bilimlerin farklı branşlarından yararlanılarak tanıyacak, toplumun oluşturduğu millet kavramının farklı açılardan ortaya çıkış sürecini idrak edecek, bunların bilincinden olarak gerekli ödev ve sorumlulukları yerine getirecektir.

Kültür ve Miras

Bir toplumu var eden ve bugüne getiren geçmişidir. Bugünden yarına taşıyacak olan ise geçmişten gelen bilgi ve birikimle bugün yapacakları olacaktır. Dolayısıyla öğrenciler bu alan içerisinde geçmişten gelen kültür ve mirasına sahip çıkmayı, onları en güzel biçimde geleceği taşımaya bulacaklardır.

İnsanlar, Yerler ve Çevreler

Bu alan genel itibariyle coğrafya biliminin etrafında dolaşmaktadır. Yani insanın coğrafi çevresiyle olan ilişkisini içerir. Bu alanda öğrenciler harita bilgisi, çevreyle iletişim, fiziksel çevre, sosyal iletişim, gözlem, mekânsal analiz gibi farklı konularda bilgi ve edinimler bulacaklardır.

Bilim, Teknoloji ve Toplum

Bu alanda öğrenciler sorunları çözme ve topluma yararlı olma adına bilimi ve teknolojiyi her açıdan etik değerler içerisinde kullanma, bilimin temel ilkelerini hayatının her alanında temel alma konularının bu alanın içerisinde bulacaklardır.

Üretim, Dağıtım ve Tüketim

Öğrenciler bu alanda, gerektiğinde inisiyatif alan, kendi karakter ve yeteneklerine göre meslek edinen, girişimcilik fırsatlarını kovalayan, üretim için gerektiğinde yılmadan farklı yollar deneyen, başarıya ulaşmak için istikrarlı ve inançlı bir biçimde çaba gösteren, ürettiklerinin etik ve evrensel değerler çerçevesinde hem iç hem de dış pazarda dağıtımını sağlayan, bu yolla hem milletine hem de vatanına fayda sağlayan bireyler olma adına öğretiler bulacaklardır.

Etkin Vatandaşlık

Bu alan toplum içerisinde bireysel ve grup olarak etkin olma adına bilgi ve telkinleri içermektedir. Böylelikle öğrenciler sosyal bir vatandaş olarak ülkesinin gelişmesi ve ilerlemesi adına gerektiğinde bireysel gerektiğinde de örgüt veya grup olarak hareket edebilmek için gerekli kavram ve birikime sahip olacaklar, bu sayılanların önemi idrak ederek ülke için önemini kavrayacaklardır.

Küresel Bağlantılar

Özellikle günümüzde teknoloji ve kitle iletişim teknolojilerinin ilerlemesiyle birlikte dünya küçük bir köy haline gelmiş, coğrafi olarak çok uzakta olan insanlarla anında sesli/görüntülü iletişime geçilir duruma gelmiş, sosyal medya sayesinde kitleleri kısa süre içerisinde harekete geçirebilme kabiliyeti gelişmiştir. Bu durumun getirdiği gereklilikler dolayısıyla bu alanda öğrencileri dünya gündemini takip edebilen, özellikle sosyal medya manipülasyonlarını sezebilecek ve bunları etkisi hale getirmek amacıyla tepki verebilecek şekilde yetişmek amaçlanmıştır.

Sosyal Bilgiler Öğretim Programında da Yer Alan ve Türkiye Yeterlilikler Çerçevesinde (TYÇ) Belirlenen Anahtar Yetkinlikler ve Açıklamaları

TYÇ, sekiz farklı anahtar yetkinlik belirlemektedir. Bunlar sırasıyla aşağıda verilmiştir.

Anadilde İletişim

Genel olarak anadilde iletişim düşünce, duygu ve gerçekleri hem sözel hem de yazılı olarak ifade etme (dinleme, konuşma, okuma ve yazma) ve diğer insanlarla farklı ortamlarda uygun biçimde etkileşime girme yeteneğidir.

Yabancı Dillerde İletişim

Yabancı dildeki iletişim genel itibariyle kendi ana dilimizdeki iletişimimizle de yakından ilişkilidir. Düşünce, duygu ve gerçekleri kendi istek veya ihtiyaçlarımız doğrultusunda, iş, ev, boş zaman, eğitim, öğretim ortamlarında hem sözel hem de yazılı olarak anlama ve ifade etme yeteneğine bağlıdır. Yabancı dillerdeki iletişim aynı zamanda derin düşünce ve kültürlerarası anlayış da gerektirmektedir. Bunun yanında iletişime geçilecek dil ile ilgili yeterli derecede dil bilgisi ve kelime bilgisine de hâkim olmak gerekir.

Matematiksel Yetkinlik ve Bilim/Teknolojide Temel Yetkinlikler

Genel olarak matematiksel yetkinlik toplama, çıkarma, çarpma, bölme işlemleri gibi aritmetik işlemleri ihtiyaca ve yerine göre zihinden veya yazılı olarak günlük problemleri çözmek için kullanmaktır.

Bilimde yetkinlik mevcut bilimsel problemleri tespit etmek ve tespit edilmiş olanlara bilimsel yollarla hipotezler kurmak, bunları deney ve tecrübelerle doğrulamaya çalışma kavramlarını içermektedir. Teknolojide yetkinlik, ihtiyaçlara binaen zamanın getirdiği teknolojik altyapının kullanılmasını ifade eder.

Dijital Yetkinlik

Dijital yetkinlik bilgi teknolojilerini gerektiği yerlerde ve ilgili aktivitelerde güvenli ve eleştirel biçimde kullanma yeterliliğini ifade eder. Bilgiyi düzeltmek, değerlendirmek, depolamak, üretmek, sunmak ve değiş tokuş etmek ve iş birliğine açık internet ağı yoluyla iletişim ve katılım gerçekleştirmek için bilgisayarı kullanabilmeyi hedef alır ve farklı temel becerilerle desteklenir.

Öğrenmeyi Öğrenme

Öğrenmeyi öğrenme kavramı kendi öğrenmemizi organize etme yeteneğini ifade etmektedir. Bu kavram hem kendimiz hem de gruplar açısından, zaman ve bilginin etkin yönetimini de kapsamaktadır. Kendi öğrenme süreç ve ihtiyaçlarımızın da farkında olmalı ve farklı öğrenme fırsatlarını da tanımlamalıyız. Bu ise yeni bilgi ve becerilerin kazanılması, işlenmesi ve özümsenmesi ile rehberlik arayışı ve kullanımını ifade eder.

Sosyal ve Vatandaşlıkla İlgili Yetkinlikler

Sosyal ve vatandaşlıkla ilgili yetkinlikler, sosyal ve çalışma yaşamına etkin biçimde katılmak için ihtiyaç duyabileceğimiz her türlü davranışı içinde barındırır. Sosyal bir bağlamla bağlantılı yetkinlikler, toplumda, günümüzdeki çeşitliliği nedeniyle giderek daha da önem kazanmaktadır. Bu yetkinlikler gerektiğinde sosyal, politik, demokratik vb. çatışmaları çözüme kavuşturmak için bize yardımcı olabilir.

İnisiyatif Alma ve Girişimcilik

İnisiyatif alma özellikle yetişkin çalışmaları ve girişimleri için önemli olan düşüncelerimizi harekete geçirebilme yetisine de atıfta bulunur. Üreticilik, yenilikçilik, risk alma ve aynı zamanda istenen hedeflere ulaşmak için proje planlaması ve yönetimi becerisini de içerir. Yeri geldiğinde sorumluluk alarak hem bireysel hem de toplumsal fayda sağlamak adına harekete geçmekten sakınmamaktır.

Kültürel Farkındalık ve İfade

Kültürü oluşturan yer alan müzik, sanatsal icra, edebiyat ve görsel sanatlar gibi ögeler aracılığıyla düşünce, deneyim ve duyguların üretim olarak öneminin farkında olmak ve kabul etmektir.

Sosyal Bilgiler Dersi Öğretim Programının Düzenlenme Amaçları ve Programın Özel Amaçları

Sosyal Bilgiler Dersi aracılığıyla öğrencilerin, aşağıdaki maddelerde verilen özelliklere sahip bireyler halinde yetişmeleri amaçlanmaktadır (buradaki amaçlar Sosyal Bilgiler Dersi Öğretim Programı okunduktan sonra özgün bir şekilde ifade edilmiştir).

  1. Bu ülkenin vatandaşları olarak milli değerlerine bağlı, milli bilince sahip ve ayrıca haklarını, ödev ve sorumluluklarını bilen, gerektiğinde bu vatan için canı dahil sahip olduğu her şeyden geçebilecek bir karaktere sahip, vatanına milletine yararlı birey olarak yetişmesini
  2. Atatürk ilke ve inkılaplarının ülkemiz için değerini ve önemini kavrayıp Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş ve yaşayış gayesine uygun şekilde devamını sağlayacak olan birey olarak yetişmesini
  3. Adaletin herkese lazım olduğunu kavrayıp bunu bütün hayatına yaymasını bilen, başkasına gelince adil kendine gelince yanlı tavırda olmayan, rüşvet ve adam kayırmaya karşı, adil olmayı hayat felsefesi olarak gaye edinmiş birey olarak yetişmesini
  4. Türk kültür ve tarihini oluşturan bütün kültür elemanları tanıyan, bunları benimseyen ve hayatına uygulayan, gelecek nesillere aktarmak üzere koruyan ve korunmasına yardımcı olan, aksayan yerlerini düzelten, geçmişte doğru çalışan ama zamanla yozlaşan değerler varsa bunları eski haline getiren, gerektiğinde mevcut değerleri zamanın şartlarına göre tekrar yorumlayıp daha iyi hale getirmeye çabalayan birey olarak yetişmesini
  5. Bulunduğu mekândan başlayarak, yerelden küresele coğrafya bilgisine sahip, hem kendi ülkesinin hem de civardan başlamak üzere önemli ülkelerin konumlarının stratejik önemine hakim, insan ve mekan arasındaki ilişkiyi kavrayabilen birey olarak yetişmesini
  6. Hem yerelde ülkesinin hem de küreselde insanlığın geleceğini koruma ve gelecekle ilgili tedbir almaya yönelik olmak üzere başta doğal kaynakları olmak üzere hiçbir şekilde israf etmeyen, doğadaki tüm canlıların hak ve hukukuna saygılı birey olarak yetişmesini
  7. Televizyon, radyo, internet gibi medya araçlarından veya doğrudan insandan aldığı haber ve bilgilerin doğru olup olmadığına karar verebilecek yöntem ve kabiliyetlere sahip, manipülasyonları anlayabilecek ve olması gerektiği yerde konumunu alacak birey olarak yetişmesini
  8. Günümüzde manipülasyonlarla ülkelerin geleceğini etkileyebilecek kararlar alınmasına sebep olabilen ve ülkelerin dünya ülkeleri arasındaki gücünü belirleyen önemli etkenlerden olan ekonominin terim ve kavramlarına hâkim, milli ekonomisine sahip bir anlayışla hareket birey olarak yetişmesini
  9. Bütün mesleklere hak ettiği (ki bütün meslekler farklı oranlarla da olsa saygıyı hak eder) değeri veren, toplum içerisinde iş ve istihdamın önemini bilen, gerektiğinde istihdam sağlamayı hedefleyen birey olarak yetişmesini
  10. Tarihi farklı kaynaklardan okuyan, eldeki delilleri birbiriyle karşılaştıran, önüne gelen bilgiye hemen inanmak yerine doğruya ulaşmak adına çaba sarf eden, tarihten geleceğe köprü kurabilen birey olarak yetişmesini
  11. Devrin teknoloji devri olduğunu bilen, bu sebeple bilgi ve iletişim teknolojilerini kullanmak adına yetkinlik kazanmak için çaba sarf eden, bu açıdan edindiği bilgi ve tecrübeyi ülkesinin çıkarı ve gelişmesi için kullanan bireyler olarak yetişmesini
  12. Bilimsel düşünme kavramlarına sahip, bilgi üretimi ve sorun çözme adına yaptığı çalışmalarda etik kaygısı güden, insanlığı daha iyi noktalara götürmek adına bilimsel çalışmalar yapabilecek birey olarak yetişmesini
  13. Bireysel ve toplumu ilgilendiren sorunlarda gerektiğinde sosyal ilişkilerini ve iletişim becerilerini kullanarak sorunları çözmek adına inisiyatif alan; tartışma, dinleme, söyleme, harekete geçme vs. gibi sosyal bilgilerin kavramlarını hem bilen hem de kullanan birey olarak yetişmesini
  14. Toplumdaki var olan sorunları çözme adına hem kendi hem de diğer insanların fikirlerinin önemini bilen, bu anlamda inisiyatif alan, aynı zamanda başkalarının sunduğu fikirlere katılmasa dahi saygı gösteren birey olarak yetişmesini
  15. Demokrasinin temel ilkelerini benimseyen, hayatına uygulayan, çevresindekileri buna teşvik eden birey olarak yetişmesini
  16. Kendi milli ve dini değerlerine bağlı, bu değerlerle çatışmayan ve insanlığın genel için kabul edilmiş evrensel kurallara saygı gösteren, herkes tarafından hoş ve güzel olarak kabul görmüş karakter özelliklerine sahip birey olarak yetişmesini
  17. Ülkesi ve dünya için gerektiğinde sorumluluk alabilecek, fikir ve düşünce üreten, daha iyiye gidiş açısından yapılması gerekenlerin tespiti için çalışan birey olarak yetişmesini
  18. Ve son olarak doğduğu andan itibaren aldığı eğitim ve öğretim sayesinde kendini, çevresini ve bulunduğu toplumu tanıyan, isteklerini, kabiliyetlerini ve sınırlarını bilen birey olarak yetişmesini amaçlar.