Kategori arşivi: Şiir

Olamadım

Gözlerim yollarda bekler dururum
Bir selam bir haber hiç yollamadın
Sen bende hayatın tadı tuzuyken
Ben sende bir damla yaş olamadım

Aşkın aleviyle yanar yürekler
Sevgi pastasından bir nasip bekler
Boşuna mı gitti bunca emekler?
Kurunun yanında yaş olamadım

Hasretin yükünü hep bendim çeken
Sensiz geçen her gün bağrımda diken
Sen gözümün nuru, bebeği iken
Ben gözüne kirpik, kaş olamadım

Titrerim aklıma sen geldiğinde
Uçarım bana bir seslendiğinde
Elleri başına taç eyledin de
Ben basıp geçtiğin taş olamadım

Olamadım…

İbrahim ERKAL

Ayın Güle Serenadı

    l
    ey imtiyazlı güzel, uyan derin uykudan
    hatırla bülbüllerin divane olduğunu

    dün sabah seni görüp çarpılmış gökte güneş
    önce anlayamamış ona ne olduğunu

    gönderince kalbime ışığını bu gece
    bildim bütün aşkların bahane olduğunu

    şimdi ben de garip bir haldeyim, biçareyim
    şaşırdım ayın kime pervane olduğunu

    ll
    rüzgarı senin için öpüyor dudaklarım
    bal rengine boyuyor yolları senin için

    dehlizlerin dumanlı, küflü karanlığından
    aydınlığa çekiyor kulları senin için

    misk-ü amber kokuyor çölün kalbinde zaman
    sim-ü zerle süslüyor kumları senin için

    senin için ırmağa karışıyor denizler
    can meyvesi kırıyor dalları senin için

    lll
    bülbül yine mey’ustu; vatan virandı gülüm
    uğrunda hayallerim bile yıprandı gülüm

    Mecnun dahi Leyla’yı anmaz oldu yürekten
    güzeller güzeliydi; hani sultandı gülüm

    yaşamak, sonsuzluğu tattı avuçlarından
    ölüm tomurcuklandı; kabir uyandı gülüm

    bir kaf dağı kalmıştı varlığından bihaber
    seni görünce, o da tutuşup yandı gülüm

    NURULLAH GENÇ

    Ya KUR’ÂN, YA HÜSRÂN, ÜÇÜNCÜSÜ YOK

    Yakuttan, zümrütten medet boşuna,
    Hepsi bir gün döner, çakıl taşına.
    Geç kalma.. Bakıp da o genç yaşına,
    Sanma ki; önünde seçenekler çok;
    Ya ÎMÂN, ya İSYÂN, üçüncüsü yok.

    Dünyanın serveti, şehveti sahte;
    Bir kefen kadardır, vefâsı ahde.
    Boğma vicdânını, meyde, kadehte,
    Sanma ki; önünde, seçenekler çok;
    Ya AHLÂK, ya HELÂK, üçüncüsü yok.

    Sen, şerefli doğdun, şerefli yaşa,
    O bencil nefsini, vur taştan taşa;
    Yoksa çıkamazsın, şeytanla başa.
    Sanma ki; önünde, seçenekler çok;
    Ya CENNET, ya CİNNET, üçüncüsü yok.

    İnsanlık yanıyor, ateş bacada,
    Fitneler kaynıyor, binbir locada,
    Umut kuyrukları, ‘cinci’ hocada;
    Sanma ki; önünde, seçenekler çok;
    Ya İZZET, ya ZİLLET, üçüncüsü yok.

    Bir kere baktın mı, kalkıp seherde?
    Kapılar açılır, gök perde perde.
    Sordun mu Kurân’a, kurtuluş nerde?
    Sanma ki; önünde, seçenekler çok;
    Ya ŞÜKÜR, ya KÜFÜR, üçüncüsü yok.

    Dağlara özenip, tepeden bakma,
    Mezar taşlarına, rütbeni çakma,
    Şu cennet köşkünü, kibirle yakma;
    Sanma ki; önünde, seçenekler çok;
    Ya İHLÂS, ya İFLÂS, üçüncüsü yok.

    Bırak.. O “çağdaşlar”, ne derse desin,
    Hayat bir sınavdır, bu hüküm kesin,
    Secde et ki; varsın, Allah’a sesin;
    Sanma ki; önünde, seçenekler çok;
    Ya KUR’ÂN, ya HÜSRÂN, üçüncüsü yok.

    Cengiz Numanoğlu

    Erenlerin Sohbeti

    Erenlerin sohbeti,
    Ele giresi değil.
    Sohbete eren kişi,
    Mahrum kalası değil.

    Bulmak istersen eri,
    Boşa gezme her yeri!
    Sarraf tanır cevheri,
    Herkes bilesi değil.

    Akan bir pınar olsa,
    Testi tersine konsa,
    Kırk yıl orada kalsa,
    Kendi dolası değil.

    Sohbetle parlar iman,
    Talip kazanır irfan,
    İnsanı ârif yapan,
    Fesi, hırkası değil.

    Yunus istersen himmet,
    Edebe et riayet,
    Ruha gıdadır sohbet,
    Kâğıt helvası değil!

    YUNUS EMRE

    Mutlak Seveceksin

    Sevda gibi bir gizli emel ruhuna sinmiş;
    Bir haz ki hayalden bile üstün ve derinmiş.
    Gökten gelerek gönlüne rüzgar gibi inmiş,
    Bir sır ki bu, ölsen bile açamazsın…

    Anlatması imkansız olan öyle bir an ki,
    Hülyadaki ses varlığının gayesi sanki…
    Bak emrediyor: Daldığın alemden uyan ki,
    Mutlak seveceksin beni, bundan kaçamazsın…

    Kalbin benim olsun diyorum, çünkü mukadder…
    Cismin sana yetmez mi? Çabuk kalbini sök, ver!
    Yoktur öte alemde de kurtulmaya bir yer!
    Mutlak seveceksin beni, bundan kaçamazsın…

    Ram ol bana, ruhun yeni bir aleme girsin…
    Yazmış kaderin: Aşkıma ömrünce esirsin!
    Aklınla, şuurunla, hayalinle bilirsin.
    Mutlak seveceksin beni, bundan kaçamazsın…

    HÜSEYİN NİHAL ATSIZ

    Geri Gelen Mektup

    Rûhun mu ateş, yoksa o gözler mi alevden?
    Bilmem, bu yanardağ ne biçim korla tutuştu?
    Pervâne olan kendini gizler mi alevden?
    Sen istedin, ondan bu gönül zorla tutuştu…

    Gün senden ışık alsa bir renge bürünse;
    Ay secde edip çehrene yerlerde sürünse;
    Her şey silinip kayboluyorken nazarımdan
    Yalnız o yeşil gözlerinin nûru görünse…

    Ey sen ki kül ettin beni onmaz yakışınla,
    Ey sen ki gönüller tutuşur her bakışınla!..
    Hançer gibi keskin ve çiçekler gibi ince,
    Çehren bana uğrunda ölüm hâzzı verince,
    Gönlümdeki azgın devi rüzgârlara attım;
    Gözlerle günâh işlemenin zevkini tattım.
    Gözler ki birer parçasıdır sende İlâh’ın,
    Gözler ki senin en katı zulmün ve silâhın,
    Vur şanlı silâhınla gönül mülkü düzelsin;
    Sen öldürüyorken de, vururken de güzelsin!

    Bir başka füsûn fışkırıyor sanki yüzünden,
    Bir yüz ki yapılmış dişi kaplanla hüzünden…
    Hasret sana ey yirmi yılın taze baharı,
    Vaslınla da dinmez yine bağrımdaki ağrı.
    Dinmez! Gönlün, tapmanın, aşkın sesidir bu!
    Hasret çekerek uğruna ölmek de kolaydı,
    Görmek seni ukbâdan eğer mümkün olaydı.

    Dünyayı boğup mahşere döndürse denizler,
    Tek bendeki volkanları söndürse denizler…
    Halâ yaşıyor gizlenerek rûhuma “Kaabil”;
    İmkânı bulunsaydı, bütün ömre mukabil
    Sırretmeye elden seni bir perde olurdum.
    Toprak gibi her çiğnediğin yerde olurdum.

    Mehtaplı yüzün Tanrı’yı kıskandırıyordur.
    En hisli şiirden de örülmez bu güzellik.
    Yaklaşması güç, senden uzaklaşması zordur,
    Kalbin işidir, gözle görülmez bu güzellik!

    HÜSEYİN NİHAL ATSIZ

    Kızıma

    Bu dünya geçit yeri
    Çift kapılı han kızım
    Kurulduğundan beri
    Geçiyor kervan kızım

    Gençlik bahar gibidir
    Emeksiz meyve verir
    Bunun kadrini bilir
    Sahibi irfan kızım

    Akıl gençlik ve sıhhat
    Büyük devlet hakikat
    Elde iken bu fırsat
    Ukbayı kazan kızım

    Bizden evvel gelenler
    Gittiler birer birer
    Gelen gidermiş meğer
    Ölürmüş doğan kızım

    İnsan ömrü muazzez
    Geçen gün geri gelmez
    Allah aşığı ölmez
    Ebedi inan kızım

    Aleme ibretle bak
    Gafillerden dur uzak
    Alnı açık kalbi pak
    Olmalı insan kızım

    Bir şeyden etme nefret
    Hepsinde var bi hikmet
    Hoş görmeye gayret et
    Eyleme isyan kızım

    Bir gölgedir bu alem
    Her şeyin sonu adem
    Tefekkür et dem be dem
    Unutma aman kızım

    Olma dünya talibi
    Bu his öldürür kalbi
    Tekdir mülkün sahibi
    O’nundur cihan kızım

    Oyuncaktır mal para
    Gönül verme onlara
    Durma Allah’ı ara
    Bulur arayan kızım

    Olacak neyse olur
    Her şey yerini bulur
    İnananlar kurtulur
    Kederden gamdan kızım

    Kalbe hiç koyma keder
    Hak aşkını kıl rehber
    Allah her zaman eder
    Bizi imtihan kızım

    Taklit etme kimseyi
    Bilerek yap her şeyi
    Unutma hiç gayeyi
    Bir an bir zaman kızım

    Şekle hiç verme değer
    Manaya eyle sefer
    Hak indinde muteber
    Olan şey iman kızım

    Hiç kimseye tutma kin
    Ne incit ne de incin
    İyilik yap HAK için
    Buldukça imkan kızım

    Tok gönüllü, tok gözlü
    Manalı,güzel sözlü
    Her zaman güleryüzlü
    Olur Müslüman kızım

    Dinleme boş kelamı
    Bil helali, haramı
    İyi anla islamı
    Geçmeden devran kızım

    Mesneviyi çok oku
    Kur’anın bir şerhi bu
    Manada yok hududu
    Hak dostu yazan kızım

    Dünyayı bir rüya bil
    İyi düşün kıl tahlil
    Çünkü burası değil
    Bizlere vatan kızım

    Öz ve kısa söyledim
    Zaten o anlar dedim
    Bu sözleri eyledim
    Sana armağan kızım

    Bir şeyim yok öksüzüm
    Dünyayı görmez gözüm
    Sensin varlığım, özüm
    Bedenimde can kızım

    Veysel ÖKSÜZ

    Olsan da bir, olmasan da

    artık görünmüyor mevsimde hüzün
    bulutlar bir garip rüyaya dalmış
    ufukta güneşi ağlatan yüzün
    bir mültecî gibi tenhâda kalmış
    toprak yandı gülüm; çeşmeler zehir
    şimdi bilsen de bir, bilmesen de bir

    kaç kere çağırdım seni öteden
    turnalar uçurdum gittiğin yere
    bin parça eyledin kalbimi neden
    ruhum bir başına düştü göklere
    bana tebessümle bakıyor kabir
    şimdi gülsen de bir, gülmesen de bir

    derdimin yangını sardı gölgeni
    bir mahkûm kanıyla aktı izlerin
    deniz ölesiye severken seni
    neden gemileri yaktı gözlerin
    yıkıldı yolunu bekleyen şehir
    şimdi gelsen de bir, gelmesen de bir

    yağmurun inceden yağdığı yerde
    açan gül acıyı damıtır solar
    ağustos böceği düşünce derde
    içine kuşların sevdası dolar
    ölü bir mahzene gömüldü kibir
    artık sevsen de bir, sevmesen de bir

    çatladı en kavî yerinden tohum
    kıvılcım düşürdü sulara gonca
    her akşam ölümü koklayan ruhum
    seni de kuşanır hâkan olunca
    bu yerde bilinir destân-ı kebir
    şimdi kalsan da bir, kalmasan da bir

    zaman ki, ardımda pervane şimdi
    mekân defineler döktü yoluma
    fırtınadan umut bekleyen kimdi
    söyle, deniz neden gömüldü kuma
    zindan çöktü gülüm; kırıldı zincir
    benim olsan da bir, olmasan da bir

    NURULLAH GENÇ