Yıllık arşivler: 2020

Bebekler İçin Kitap Önerileri

Blogumda bebek kategorisindeki yazıları bebeğimizi büyütürken edindiğimiz tecrübelerden yararlanarak yazıyorum. Dolayısıyla bir doktor değil, sadece tecrübelerini paylaşan bir babayım.


0-1 yaş ve 1-2 yaş arası bebeklere kitap alalım mı? Hangi kitapları alalım? Kendi yaşadıklarımdan biliyorum en büyük kafa karışıklıklarından biridir. Önce ilk soruya cevap verelim evet kitap almalısınız. Çünkü yapılan araştırmalara göre 3 yaşına kadar kitapla hemhal olmayan çocukların, olanlara göre kitaplarla kaynaşması daha zor oluyormuş.

Peki hangi kitapları alalım? Benim kendi çocuğumdan edindiğim tecrübe şudur; bebekler için o yaşlarda kitabın değeri çok fazla değil. Renkler ilgisini çekerse biraz bakıyor fakat alışınca yırtmaya başlıyor. Hem çocuk o kitaptan edinim sağlayamıyor hem de paranız boşa gidiyor. Dolayısıyla yapmanız gereken işe yarayan kitaplar almaktır. Sayfaları kalın kartondan yapılmış kitaplar idealdir. Ayrıca nadir de olsa sayfaları kalın olmayan kuşe kağıda baskılı kitapları da sevebiliyor çocuklar. Bebeğime birçok kart ve kitap aldım. Hepsi olmasa da çoğunu siteden paylaştım. Bebekler için yaptığım bütün (kitap, bebek bezi, aksesuar vs.) paylaşımlarıma bağlantıdan ulaşabilirsiniz.

Size tavsiye edeceğim kitap ve kartlar ise şunlardır;

  • Bu bağlantıdaki bütün kitaplar. Tercih sıralamam ise şöyle; Pofi Serisi, Aç Tırtık, İlk Sözcüklerim ve Panda Arkadaşıyla Oynuyor.
  • Bu bağlantıdaki Masalcı Bobi kitabı. Ayrıca bu yayınevinin aynı tarzda hazırladığı diğer kitaplara da bakılabilir. İlla bu kitabı alın demiyorum. Sayfalar kalın ve kenarları yumuşak özellikle bir yaş altı çocuklar için ideal.
  • Bu bağlantıdaki Bebeğimin İlk Zeka Kartları da faydalı oldu bizim için.

Bunlar bizim kullanıp memnun kaldıklarımızdır. Memnun kalmadıklarımızı paylaştım. Ayrıca denemediklerimiz konusunda da bilgi vermedim tabi ki. Dolayısıyla daha faydalı kitaplar da illaki vardır. Bulmak için internetteki tavsiyelerden yararlanabilirsiniz. Ancak bir çocuğun çok sevdiği veya ona çok faydalı olan bir kitap başka bir çocuk tarafından sevilmeyebiliyor. Bu sebeple yine en doğru yol tavsiyeler alarak deneme yanılma ile çocuğun ilgisini çeken kitap ve kart serilerini bulmaktır.

Sağlıcakla kalın.

Naat – Arif Nihat Asya

Seccaden kumlardı…
Devirlerden, diyarlardan
Gelip göklerde buluşan
Ezanların vardı!

Mescit mü’min, minber mü’min…
Taşardı kubbelerden Tekbir,
Dolardı kubbelere “Amin!”

Ve mübarek geceler, dualarımız,
Geri gelmeyen dualardı…
Geceler ki pırıl pırıl,
Kandillerin yanardı!

Kapına gelenler, ya Muhammed,
Uzaktan, yakından-
Mü’min döndüler kapından!

Besmele, ekmeğimizin bereketiydi;
İki dünyada aziz ümmet,
Muhammed ümmetiydi.

Konsun -yine- pervazlara
Güvercinler;
“hu hu” lara karışsın
Aminler…
Mübarek akşamdır;
Gelin ey Fatiha’lar, Yasin’ler!

Şimdi seni ananlar,
Anıyor ağlar gibi…
Ey yetimler yetimi,
Ey garipler garibi;
Düşkünlerin kanadıydın,
Yoksulların sahibi…
Nerde kaldın ey Resul,
Nerde kaldın ey Nebi?

Günler, ne günlerdi, ya Muhammed;
Çağlar ne çağlardı;
Daha dünyaya gelmeden
Müminlerin vardı…
Ve birgün, ki gaflet
Çöller kadardı,
Halime’nin kucağında
Abdullah’ın yetimi,
Amine’nin emaneti ağlardı!

Hatice’nin koncası,
Aişe’nin gülüydün.
Ümmetinin gözbebeği,
Göklerin resulüydün…
Elçi geldin, elçiler gönderdin…
Ruhunu Allah’a,
Elini ümmetine verdin.
Beşiğin, yurdun, yuvan
Mekke’de bunalırsan
Medine’ye göçerdin.

Biz dünyadan nereye
Göçelim ya Muhammed?
Yeryüzünde riya, inkar, hıyanet
Altın devrini yaşıyor…
Diller, sayfalar, satırlar
(Ebu Leheb öldü) diyorlar:
Ebu Leheb ölmedi, ya Muhammed;
Ebu Cehil, kıtalar dolaşıyor!

Neler duydu şu dünyada
Mevlid’ine hayran kulaklarımız:
Ne adlar ezberledi, ey Nebi,
Adına alışkın dudaklarımız!
Artık, yolunu bilmiyor;
Artık, yolunu unuttu
Ayaklarımız!
Kabe’ne siyahlar
Yakışmamıştır, ya Muhammed,
Bugünkü kadar!

Haset, gururla savaşta;
Gurur, Kafdağında derebeyi…
Onu da yaralarlar kanadından,
Gelse bir şefkat meleği…
İyiliğin türbesine
Türbedar oldu iyi!

Vicdanlar sakat
Çıkmadan yarına.
İyilikler getir, güzellikler getir
Adem oğullarına!

Şu gördüğün duvarlar ki
Kimi Taif’tir, kimi Hayber’dir…
Fethedemedik, ya Muhammed,
Senelerdir!

Ne doğruluk, ne doğru;
Ne iyilik, ne iyi…
Bahçende en güzel dal,
Unuttu yemiş vermeyi…
Günahın kursağında
Haramların peteği!

Bayram yaptı yabanlar:
Semave’yi boşaltıp
Save’yi dolduranlar…
Atını hendeklerden -bir atlayışta-
Aşırdı aşıranlar…
Ağlasın Yesrib,
Ağlasın Selman’lar!

Gözleri perdeliyen toprak,
Yüzlere serptiğin topraktı…
Yere dökülmeyecekti, ey Nebi
Yabanların gözünde kalacaktı!

Konsun -yine- pervazlara
Güvercinler;
“hu hu”lara karışsın
Aminler…
Mübarek akşamdır;
Gelin ey Fatiha’lar, Yasin’ler!

Ne oldu, ey bulut,
Gölgelediğin başlar?
Hatırında mı, ey yol,
Bir aziz yolcuyla
Aşarak dağlar taşlar,
Kafile kafile, kervan kervan
Şimale giden yoldaşlar?

Uçsuz bucaksız çöllerde,
Yine, izler gelenlerin,
Yollar gideceklerindir.

Şu Tekbir getiren mağara,
Örümceklerin değil;
Peygamberlerindir, meleklerindir…
Örümcek ne havada,
Ne suda, ne yerdeydi…
Hakkı göremiyen
Gözlerdeydi!

Şu kutu, cinlerin mi;
Perilerin yurdu mu?
Şu yuva-ki bilinmez,
Kuşları hüdhüd müdür, güvercin mi, kumru mu?-
Kuşlarını, bir sabah,
Medine’ye uçurdu mu?

Ey Abva’da yatan ölü
Bahçende açtı dünyanın
En güzel gülü;
Hatıran, uyusun çöllerin
Ilık kumlarıyla örtülü!

Dinleyene hala,
Çöller ses verir:
“Yaleyl!” susar,
Uğultular gelir.
Mersiye okur Uhud,
Kaside söyler Bedir.
Sen de, bir hac günü,
Başta Muhammed, yanında Ebubekir;
Gidenlerin yüzbin olup dönüşünü
Destan yap, ey şehir!

Ebubekir’de nur, Osman’da nurlar…
Kureyş uluları karşılarında
Meydan okuyan bir Ömer bulurlar;
Ali’nin önünde kapılar açılır,
Ali’nin önünde eğilir surlar.
Bedir’de, Uhud’da, Hayber’de
Hak’kın yiğitleri, şehid olurlar…
Bir mutlu günde, ki ölüm tatlıydı;
Yerde kalmazdı ruh… kanadlıydı.

Konsun -yine- pervazlara
Güvercinler;
“hu hu”lara karışsın
Aminler…
Mübarek akşamdır;
Gelin ey Fatiha’lar, Yasin’ler!

Vicdanlar, sakat çıkmadan,
Ya Muhammed, yarına;
İyiliklerle gel, güzelliklerle gel
Adem oğullarına!

Yüreklerden taşsın
Yine imanlar!
Itri, bestelesin Tekbir’ini;
Evliya, okusun Kur’an’lar!
Ve Kur’an’ı göznuruyla çoğaltsın
Kayışzade Osmanlar!

Na’tini Gaalip yazsın,Mevlid’ini Süleyman’lar!
Sütunları, kemerleri, kubbeleriyle
Geri gelsin Sinan’lar!
Çarpılsın, hakikat niyetine
Cenaze namazı kıldıranlar!

Gel, ey Muhammed, bahardır…
Dudaklar ardında saklı
Aminlerimiz vardır!..
Hacdan döner gibi gel;
Mi’raç’tan iner gibi gel;
Bekliyoruz yıllardır!

Bulutlar kanad, rüzgar kanad;
Hızır kanad, Cibril kanad;
Nisan kanad, bahar kanad;
Ayetlerini ezber bilen
Yapraklar kanad…
Açılsın göklerin kapıları,
Açılsın perdeler, kat kat!
Çöllere dökülsün yıldızlar;
Dizilsin yollarına
Yetimler, günahsızlar!
Çöl gecelerinden, yanık
Türküler yapan kızlar
Sancağını saçlarıyla dokusun;
Bilal-i Habeşi sustuysa
Ezanlarını Davud okusun!

Konsun -yine- pervazlara
Güvercinler;
“hu hu”lara karışsın
Aminler…
Mübarek akşamdır;
Gelin ey Fatiha’lar, Yasin’ler!

Arif Nihat Asya

Şeyh Tacettin Veli

Kayseri’mizin sembol isimlerinden olan ve Kayseri’de bir mahalleye adını da veren Şeyh Taceddin Veli’nin doğum ve vefat yılları ile ilgili sağlıklı bilgilere sahip değiliz. Mezarı, adıyla anılan Taceddin Mahallesi’ndeki türbesindedir. Ahi Evran Esnaf Müzesi’nin batısına düşmektedir. Mihrab şeklindeki mezar taşı çiçek ve çarkıfelekle süslenmiştir. Kitabesi şöyledir: “Burası Allah’ın rahmetine muhtaç, İmam Velid oğlu Mahmud oğlu Taceddin’in kabri şerifidir. Hicri 721 yılı Ramazan ayında vefat etmiştir.” Buna göre ölüm tarihi, “Ekim 1321” yılına denk düşmektedir. Halvetiyye tarikatı silsilesinde de Kayserili Şeyh Taceddin (ö. 883/1478) adı geçmektedir. Ancak, görüldüğü gibi, vefat tarihi farklıdır. Halvetiyye tarîkatı, Tebrizli Ömer Halveti’ye (ö. 800/1397) dayandırılan meşhur tarikattır. Ahmed Nazîf Efendi ise 923/1517 yılında vefat etmiştir, demektedir. Yukarıdaki kayıtlara bakıldığında bu bilgi yanlış veya sonraki şeyhlerden birine ait olmalıdır.

Şeyh Taceddin’in vefatından sonra yerine oğlu Şeyh Kemaleddin geçmiştir. İkisi de Cami bitişiğindeki türbede gömülüdürler. 1500 (H. 906) tarihinde Taceddin Halife Mahallesi kaydı, 1520’de (H. 926) ise bu mahalleye bağlı Cemaat-ı Müridan-ı Şeyh Taceddin adıyla müridlerden bahsedilmektedir. Ahmed Nazîf, “Kadiriyye Tarikatı’nın ulu şeyhlerinden olan bu zatın camiinden, yanındaki mektepten ve 919/1513 tarihli vakfından bahsetmektedir.” Uzun yıllar Vakıflar Bölge Müdürlüğü yapan Mehmet Çayırdağ, bu vakfiyenin Vakıflar Genel Müdürlüğü arşivinde olduğunu yazar. Taceddin soyundan gelen çağdaş Tevfik Taceddin’den edindiğimiz vakfiyenin fotokopisi, arşivimizde mevcuttur.

Türbe 1316/1898 tarihinde tamir geçirmiş olup son olarak 1990’lı yıllarda tamir edilmiştir. İlhan Özkeçeci bu konuda daha güncel bilgiler vermektedir. Ahmed Nazîf, yıkık olan Türbe’nin dönemin Kayseri valisi Mehmed Nazım Paşa (ö.1926) tarafından yeniden yaptırıldığını yazar. Bu Paşanın, Nazım Hikmet’in (ö.1963) dedesi olduğu hatırlanmalıdır. Mihrap tipinde yapılmış mezar taşının süslemeleri mevcuttur. 128 cm boyunda, 34 cm enindedir. Tahta sandukalar, bodrum şeklindeki alt kattadır. Bir sanduka içinde birden fazla iskelet mevcuttur. Bu durum, burasının Taceddinzadeler için aile mezarlığı olduğunu göstermektedir.

1318/1900 tarihli salnamede, ziyaret makamları arasında “Şeyh İbrahim Taceddin Karamanî” olarak adı geçmektedir. Ahmed Nazîf (ö.1914), o yıllarda Kayseri’de Taceddinzade ve Bakırcızade adıyla tanınan ailelerin şeyhin soyundan olduklarını belirtir.

Günümüzde, Diyanet’ten emekli Tevfik Taceddin bu sülaleden olup vakıfla ilgilenmektedir. Cumhuriyet Döneminde eski mektep yıktırılıp yerine bir ilkokul yaptırılmıştır. Adı Etiler İlkokulu konmuştur. 1937 yılında Taceddin Cami ve arsası Vakıflar Genel Müdürlüğünce Milli Eğitime devredilmiş; böylece okula katılmıştır. 1995 yılında bu okul da yıktırılarak yeni bir bina yapılmıştır. 2003 yılında türbe yanına Taceddin Veli Camii yaptırılmıştır. Kayıtlarda 1500’lü yıllarda başlayan mahallenin ismi günümüze kadar ulaşmıştır. Günümüzde Kayseri’de Taceddin Caddesi de bulunmaktadır. Mehmed Akif’in (ö.1936) İstiklal Marşı’nı yazdığı, Ankara’nın Samanpazarı semtindeki Taceddin Dergâhı’nın da, bu tarikata/zata bağlı bir dergâh olduğu iddia edilir.

BİR MENKIBE

İbrahim Halvetî Hazretleri gençliğinde babasının işi gereği ticaretle uğraştı. Bu sebeple birçok yerleri dolaştı. Sâlih bir zât olan babası Cemâleddîn İbrahim Efendi, Nakşibendî yolunda idi. Oğlunun da velî bir zâtın terbiyesine girmesini çok isterdi.

İbrâhim Halvetî bir gece rüyasında ceddi Hazret-i Ali’yi gördü. Hazret-i Ali Efendimiz kendisine tebessüm edip, başına bir taç koydular ve “Ey oğlum! Sen Halvetî büyüğü bir zât ile terbiye olunursun.” buyurdular. İbrahim Halvetî kalkınca, kendisine rüyada bir işaret verildiğini anlayıp, bu yolun büyüklerinden birisine gitmek istedi. Şehri dolaşmaya başladı. Gezerken ticaretle uğraşan bir arkadaşı ile karşılaştı. O “İbrahim! Erzincan’a gidip malımızı orada pazarlamak isteriz. Arzu edersen sen de gel.” dedi. Seyyid İbrahim kabul edip, yola çıktılar.

Erzincan’a varınca, orada bir müddet kaldılar. Bir cuma günü camiye gittiler. Camide bir zât gönülleri alan sözler söyledi. Namazdan sonra İbrâhim Halvetî vaaz eden zâtın elini öpmek için ilerledi. Yanına geldiğinde, o zât: “İbrahim! Senin yetişmen Halvetî yolu iledir. Biz de o hizmetteyiz.” buyurdu. Bunu işiten Seyyid İbrahim derhal o zâtın ellerini öptü. O zâtın Pir Muhammed Erzincanî Hazretleri olduğunu anlayıp, talebesi olmakla şereflendi. Bütün mal ve mülkünü de dergâhın fakirlerine, muhtaç talebelerine dağıttı. Hocasının verdiği vazife gereği nefsiyle mücadeleye başladı. Kısa zamanda olgunlaşıp, icâzet, diploma aldı. Hocası onu insanlara ilim ve edeb öğretmesi için Kayseri’ye gönderdi. Giderken de “İbrahim oğlum! Bizim sana yapabildiğimiz, ecdadının haber verdiği şeyi teslim etmekti.” buyurdu.

Seyyid İbrâhim Halvetî, Kayseri ve etrafında Hakk yolun bilgilerini öğretmekle meşgul oldu. Bir gün tanıdıkları onu alıp bir kır gezisine götürdüler. Bir bahçede oturuldu. Oradakilerden her biri velilik ve kerâmet hakkında bir şeyler söylediler. O sırada Seyyid İbrahim’in talebelerinden biri de “Acaba hocamızda böyle kerâmet, harikulade şeyler var mı?” diye gönlünden geçirdi. Tam o sırada bağ kapısına bir fakir gelip “Allah için bir şey.” diye bir şeyler istedi. Seyyid İbrahim Hazretleri kerâmet isteyen talebesine hitaben “Oğlum git şu ağacı silkele. Her ne düşerse onu fakire ver.” buyurdu. O talebe de işaret edilen ağacı silkeledi. Yere bir miktar yaprak düştü. Talebe o yaprakları eline aldığında onların gümüş olduğunu gördü. Fakire verirken de tamâ edip, bir kısmını gizlice cebine koydu. Sonra hocasının yanına döndü. O zaman Seyyid İbrahim Hazretleri “Oğlum! Bunlar onun nasîbidir. Sana bir faydası olmaz. Onları git şu nehre dök de gel.” buyurdu. O zaman talebe elini cebine sokup çıkardığında gümüş yaprakların hepsinin çakıl taşları hâline geldiğini gördü. Hemen hocasından af dileyip, tövbe etti. Bir daha da gönlünden böyle şeyler geçirmemeye karar verdi.

Himmetleri üzerimize hazır ve daim olsun.

Doç. Dr. Mustafa IŞIK

Bu yazı ve resimler Kayseri Büyükşehir Belediyesinin Şehir isimli kültür-sanat dergisinin 28. sayısından alınmıştır.

Zeynel Abidin

Zeynel Abidin 750/1349 yılında Medine’de doğmuştur. Babası Ahmed Şemseddin Efendi (ö:771/1369), anası Şerife Sadi’dir. Hz. Ali’nin 29. kuşaktan torunudur. Çocukluk ve gençliği Medine’de geçmiş; babasının ölümü üzerine çıktığı yolculuk sonrasında 800/1397 tarihinde Kayseri’ye gelmiştir. Soyu şeyh Rufai’ye, 29. kuşakta Hz. Fatıma’ya dayanır. Zeynel Abidin Türbesi, Kale’nin doğusunda, ok burcunun yanında, yol kenarındaki tarihi binadır. İsmini içinde yatan Zeynel Abidin’den alır.

Onun Kayseri’yi, Kayserililerin onu sevmesi sonucunda, kendisine ev ve tekke tahsis edilir, Kayseri’ye yerleşir. Yine soyu Rufai’ye dayanan ve Kayseri’de kalan Seyyid Ahmed Burhaneddin’in kızı Şerife Fatıma ile evlenir. Ahmed, Musa ve Eyyub adında üç oğlu dünyaya gelir. 817/1444 yılında, Kayseri’de vefat eder. Böylece 17 yıl boyunca halkın eğitim/ öğretimiyle uğraşmış olur.

Kayseri’ye gelişi, kalışı Kadı Burhaneddin dönemi; ölümü ise Kayseri’nin Karamanoğulları’na bağlı olduğu bir dönemdir. Halk kendisini çok sevdiği için mezarını ziyaret eder, bununla da yetinmeyip üstüne türbe bina ederler.

Son Mevlevi şeyhlerinden Ahmed Remzi Akyürek (ö:1944), Zeynel Abidin Hazretleri’nin hayatını “Mir’at-ı Zeynel Abidin” adıyla, manzum olarak hikaye eder.

Zeynel Abidin’in yaşadığı dönem Kayseri, Ankara sancağına bağlıdır. Kayseri valisi ise Mehmed Nazım Paşa’dır. (ö:1926) Ankara Valisi Abidin Paşa’nın (ö:1908) emriyle Vakıflar tarafından, 1303/1886 yılında yeniden yaptırılır.

Pencere üstlerine yazılan beyitler, zamanın Kayseri Kadısı Mehmed Fevzi Efendi tarafından yazılmıştır. Edirne Müftüsü olarak bilinir. Seyyid Burhaneddin Türbesi’nden önce olmakla birlikte aynı dönemde ve benzer şekilde yapılmıştır. O dönemde mezarı Rufai Tekkesi’ne yakın olup çevresi mezarlıktır.

Cumhuriyet döneminde, türbenin “spor salonu” olarak kullanılmasına karar verilmesi üzerine, müftü Hacı Hüseyin Aksakal (ö:1952) tarafından (15 Mart–1950) Zeynel Abidin Hazretleri’nin naaşı Seyyid Burhaneddin Türbesi’ne taşınmıştır.12 Daha sonra bu bina 1970’li yıllarda İl Halk Kütüphanesinin ödünç kitap verme yeri olarak kullanılıyordu. Ben de o yıllarda kütüphanenin üyesiydim. 1994 yılında tekrar türbe görevine döndürüldü. Çevresindeki binalar yıkılıp meydanın ortaya çıktığı 2003 yılında ise esaslı bir şekilde restore edildi.

Hasılı Kayseri’nin sembol şahitlerinden biri olan ve “İmam Sultan” olarak bilinen Zeynel Abidin Peygamberimizin torunudur. Tasavvuf geleneğinden gelen eğitimciler söz sultanıdırlar. Söylediklerini yazma geleneği yaygın olmadığı için yazılı eseri yoktur.

Doç. Dr. Mustafa IŞIK

Bu yazı ve resimler Kayseri Büyükşehir Belediyesinin Şehir isimli kültür-sanat dergisinin 27. sayısından alınmıştır.

En Güzel Örneğin En Güzel Örnekleri Sahâbe İklimi – 1 – Muhammed Emin Yıldırım

Muhammed Emin Yıldırım’ın ’82 İl 82 Sahâbi’ projesinden ortaya çıkan 4 ciltlik Sahâbe İklimi serisinin ilk kitabıdır. Bu proje kapsamında her şehirde bir sahabe anlatılmış. Tabi neden 82 diye düşünebilirsiniz. Kıbrıs’ta bu ülkenin bir parçası olarak görülüp orada da bir sahabe anlatıldığı için sayı 82. Proje bittikten sonra da kitaplaştırılmış, çok da güzel olmuş.

Kitabın satır aralarında birçok bilgiyle karşılaşıyorsunuz yani dolu dolu bir kitap. Tabi sahabeler bütün hayatlarıyla anlatılmamış, daha çok öne çıkan özellikleri vurgulanmış. Çünkü bütün hayatları anlatılmaya kalkılsa değil 4 cilt belki 30 cilt yetersiz gelebilirdi. Bu kitaplar sayesinde peygamber efendimiz (SAS)’in ve sahabenin günlük hayatını ve olaylar karşısında nasıl tepki verdiklerini de öğreniyoruz. Dolayısıyla bizim de günlük hayatta nasıl hareket edeceğimize dair birçok bilgi edinmiş oluyoruz. Ayrıca bahsettiğim özelliklerinden dolayı siyer bilgilerini de ihtiva ediyor. Kitap yaklaşık 500 sayfa civarında olmasına rağmen çok akıcı olduğundan çok kısa bir sürede okunabilecek bir kitaptır. Netice itibariyle bu seriyi kesinlikle tavsiye ediyorum.

Şaşırdım Kaldım İşte

Sözde senden kaçıyorum
Dolu dizgin atlarla
Bazen sessiz sevdasın
İpekten kanatlarla

Ama sen hep bin yıllık bilenmiş inatlarla
Karşıma çıkıyorsun
En serin imbatlarda
Adını yazıyorum
Bulduğun fırsatlarla
Yüreğimin başına noktalarla, hatlarla
Başbaşa kalıyorum sonunda heyhatlarla
Sözde senden kaçıyorum
Dolu dizgin atlarla

Ne olur bir gün beni
Kapından olsun dinle
Öldür bendeki beni
Sonra dirilt kendinle
Çarpsam kara sevdayı
En azından yüzbinle
Nasıl bağlandığımı
Anlarsın kemendinle

Kaç defa çıkıp gittim
Buralardan yeminle
Ama her defasında
Geri döndüm seninle
Hangi düğüm çözülür
Nazla, sitemle, kinle
Ne olur bir gün beni
Kapından olsun dinle

Şaşırdım kaldım işte
Bilmem ki nemsin
Bazen kız kardeşimsin
Bazen öp öz annemsin
Sultanımsın susunca
Konuşunca kölemsin
Eksilmeyen çilemsin
Orada ufuk çizgim
Burda yanım yöremsin
Beni ruh gibi saran
Sonsuzluk dairemsin

Çaresizim çaremsin
Şaşırdım kaldım işte
Bilmem ki nemsin

YAVUZ BÜLENT BAKİLER

Şairin Sesinden…

Şiirin Hikayesi

 

 

Arduino İpuçları

Bazı başlık altında Arduino tecrübelerimden paylaşımlar yapacağım.

  • Yüklenmiş bir kütüphaneyi tamamen silme

Arduino geliştirme yazılımınıza yüklediğiniz bir kütüphaneyi tamamen silmek için (silmek işkenceye dönüşebiliyor çünkü, arayüzden silinince toptan kalkmıyor) Windows’ta aşağıdaki dizinden kütüphanenizi siliyorsunuz.

Belgeler(Documents)/Arduino/Libraries/kütüphanenizin_ismi

  • Manuel olarak kütüphane yükleme işlemi

Manuel olarak kütüphane yüklemek için aşağıda verdiğim Windows dizinine kütüphane dosyanızı kopyalıyorsunuz.

Belgeler(Documents)/Arduino/Libraries/

Kopyaladıktan sonra Arduino program arayüzü açıp Taslak > Library Ekle diyip orada ismi bulunan kütüphanenizi seçiyorsunuz ve işlem tamam.