Etiket arşivi: yahya kemal beyatlı

Ezân-ı Muhammedî

Emr-i bülendsin ey ezan-ı Muhammedî,
Kâfî değil sadâna cihân-ı Muhammedî.

Sultân Selîm-i Evvel’i râm itmeyüb ecel,
Feth itmeli idi âlemi şan-ı Muhammedî.

Gök nûra garkolur nice yüzbin minâreden,
Şeh-bâl açınca rûh-i revân-ı Muhammedî.

Ervah cümleten görür Allahü Ekber’i,
Aks eyleyince arşa lisân-ı Muhammedî.

Üsküp’de kabr-i mâdere olsun bu nev-gazel,
Bir tuhfe-i bedî’ü beyân-ı Muhammedî.

YAHYA KEMAL BEYATLI

Can Veren Pervaneler 3

Hayati İnanç’ın Can Veren Pervaneler kitabının bu üçüncü kitabı, Peygamber Efendimiz (S.A.V.)’in güzel ahlâkını ve şairlerin ona sevgilerini anlatan şiir ve beyitlerle başlıyor. Kitabın önsözünü (önsözlerini de diyebiliriz) okuyunca kitabın tamamının bu şekilde devam edeceğini düşünmüştüm ama bahsettiğim şekilde başlayan kitap, sonrasında farklı konularda kısa ama yine şahane beyitlerle devam ediyor. Kitapta Fatih Sultan Mehmed (Avni), Mevlana, Fuzuli, Yahya Kemal ve Ziya Paşa (Terkib-i Bend) başta olmak üzere birçok farklı şairin beyitleri bulunmakla birlikte yazarı bilinmeyen (lâedri) beyitler de bulunmaktadır.

Kendi Gök Kubbemiz – Yahya Kemal Beyatlı

Uzun süredir bir kitabını okumayı düşünüyordum Yahya Kemal’in kısmet bu zamanaymış. Anladığım kadarıyla kitaplarının bir çoğu o öldükten sonra kendi ismine kurulan enstitü tarafından kitaplaştırılmış. Bu kitap da onlardan bir tanesi. Çokça kullandığı kendi gök kubbemiz kitabının ismi. Kitap üç bölümden oluşuyor. Kendi Gök Kubbemiz, Yol Düşüncesi ve Vuslat. İlk bölümdeki şiirler sanki bir tarih kitabı, Mohaç’tan giriyor Çanakkale’den çıkıyor yazar. Geçmişinden de bir hayli gurur duyuyor, milliyetçi. Zaten kökü mazide olan atiyim sözü de anlatıyor bunu. İkinci bölüm ölüme kaymış biraz, son bölüm ise sevda ve aşk şiirlerinden oluşuyor. Yahya Kemal Beyatlı türk şiirinin olmazsa olmazlarından biri. Demem o ki okumak, bilmek gerekiyor onu. Kitapta özellikle beğendiğim ve not aldığım şiirlerse şunlardır;

  • Süleymaniye’de Bayram Sabahı
  • Itri
  • Bir Başka Tepeden
  • Akıncı
  • Akşam Musikisi
  • Eylül Sonu
  • Sonbahar
  • Düşünce
  • Sessiz Gemi
  • Rindlerin Akşamı
  • Uçuş
  • Gezinti
  • Düşünüş
  • Maverada Söyleniş.

Süleymaniye’de Bayram Sabahı

Yahya Kemal Beyatlı’nın Kendi Gök Kubbemiz isimli kitabının ilk şiiri. Zaten kitap da ismini ismini bu şiirin üçüncü mısrasından almış. Metin kitabın 1988 baskısından alınmıştır.

Artarak gönlümün aydınlığı her sâniyede,
Bir mehâbetli sabâh oldu Süleymâniye’de.
Kendi gök kubbemiz altında bu bayram saati,
Dokuz asrında bütün halkı, bütün memleketi
Yer yer aksettiriyor mâvileşen manzaradan,
Kalkıyor tozlu zaman perdesi her ân aradan.
Gecenin bitmeye yüztuttuğu andan beridir,
Duyulan gökte kanad, yerde ayak sesleridir.
Bir geliş var!.. Ne mübârek, ne garîb âlem bu!..
Hava boydan boya binlerce hayâletle dolu…
Her ufuktan bu geliş eski seferlerdendir;
O seferlerle açılmış nice yerlerdendir.
Bu sükûnette karıştıkça karanlıkla ışık,
Yürüyor, durmadan, insan ve hayâlet karışık;
Kimi gökten, kimi yerden üşüşüp her kapıya,
Giriyor, birbiri ardınca, ilâhî yapıya.
Tanrının mâbedi her bir tarafından doluyor,
Bu saatlerde Süleymâniye târih oluyor.
Ordu-milletlerin en çok döğüşen, en sarpı
Adamış sevdiği Allâh’ına bir böyle yapı.
En güzel mâbedi olsun diye en son dînin
Budur öz şekli hayâl ettiği mîmârînin.
Görebilsin diye sonsuzluğu her yerden iyi,
Seçmiş İstanbul`un ufkunda bu kudsî tepeyi;
Taşımış harcını gaazîleri, serdârıyle,
Taşı yenmiş nice bin işçisi, mîmâriyle.
Hür ve engin vatanın hem gece, hem gündüzüne,
Uhrevî bir kapı açmış buradan gökyüzüne,
Tâ ki geçsin ezelî rahmete rûh orduları..

Bir neferdir, bu zafer mâbedinin mîmârı.

Ulu mâbed! Seni ancak bu sabâh anlıyorum;
Ben de bir vârisin olmakla bugün mağrûrum;
Bir zaman hendeseden âbide zannettimdi;
Kubben altında bu cumhûra bakarken şimdi,
Senelerden beri rü’yâda görüp özlediğim
Cedlerin mağfiret iklîmine girmiş gibiyim.
Dili bir, gönlü bir, îmânî bir insan yığını
Görüyor varlığının bir yere toplandığını;
Büyük Allâhı anarken bir ağızdan herkes
Nice bin dalgalı Tekbîr oluyor tek bir ses;
Yükselen bir nakarâtın büyüyen velvelesi,
Nice tuğlarla karışmış nice bin at yelesi!.

Gördüm ön safta oturmuş nefer esvaplı biri
Dinliyor vecd ile tekrar alınan Tekbîr’i;
Ne kadar sâf idi sîmâsı bu mü’min neferin!
Kimdi? Bânîsi mi, mîmârı mı ulvî eserin?
Tâ Malazgirt ovasından yürüyen Türkoğlu
Bu nefer miydi? Derin gözleri yaşlarla dolu,
Yüzü dünyâda yiğit yüzlerinin en güzeli,
Çok büyük bir iş görmekle yorulmuş belli;
Hem büyük yurdu kuran hem koruyan kudretimiz
Her zaman varlığımız, hem kanımız hem etimiz;
Vatanın hem yaşayan vârisi hem sâhibi o,
Görünür halka bu günlerde tesellî gibi o,
Hem bu toprakta bugün, bizde kalan her yerde,
Hem de çoktan beri kaybettiğimiz yerlerde.

Karşı dağlarda tutuşmuş gibi gül bahçeleri,
Koyu bir kırmızılık gökten ayırmakta yeri.
Gökte top sesleri var, belli, derinden derine;
Belki yüzlerce şehir sesleniyor birbirine.
Çok yakından mı bu sesler, çok uzaklardan mı?
Üsküdar’dan mı? Hisar’dan mı? Kavaklar’dan mı?
Bursa’dan, Konya’dan, İzmir’den, uzaktan uzağa,
Çarpıyor birbiri ardınca o dağdan bu dağa;
Şimdi her merhaleden, tâ Beyazıd’dan, Van’dan,
Aynı top sesleri birbir geliyor her yandan.
Ne kadar duygulu, engin ve mübârek bu seher!
Kadın erkek ve çocuk, gönlü dolanlar, yer yer,
Dinliyor hepsi büyük hâtırâlar rüzgârını,
Çaldıran topları ardınca Mohaç toplarını.

Gökte top sesleri, bir bir, nerelerden geliyor?
Mutlaka her biri bir başka zaferden geliyor:
Kosova’dan, Niğbolu’dan, Varna’dan, İstanbul’dan..
Anıyor her biri bir vak’ayı heybetle bu an;
Belgrad’dan mı? Budin, Eğri ve Uyvar’dan mı?
Son hudutlarda yücelmiş sıra – dağlardan mı?

Deniz ufkunda bu top sesleri nerden geliyor?
Barbaros, belki, donanmayla seferden geliyor!.
Adalar`dan mı? Tunus’dan m, Cezâyir’den mi?
Hürr ufuklarda donanmış iki yüz pâre gemi
Yeni doğmus aya baktıkları yerden geliyor;
O mübârek gemiler hangi seherden geliyor?

Ulu mâbedde karıştım vatanın birliğine.
Çok şükür Tanrıya, gördüm, bu saatlerde yine
Yaşayanlarla berâber bulunan ervâhı.

Doludur gönlüm ışıklarla bu bayram sabahı.

YAHYA KEMAL BEYATLI