Etiket arşivi: yakın dönem avrupa tarihi

Fransız ihtilali ve büyük devletlerin etkisi ile Osmanlı Devleti’nde ortaya çıkan azınlık ayaklanmalarının değerlendirmesi

Fransız İhtilali sonrasında ortaya çıkan milliyetçilik akımı tahmin edilemeyecek bir şekilde birçok farklı coğrafya ve farklı kitleleri etkilemiştir. Osmanlı Devleti’nin çok uluslu bir yapıda olduğunu düşündüğümüzde bu akımdan en çok etkilenecek devletlerden bir tanesi olacağı esasında tahmin edilebilir bir durumdur. Bunun yanında Osmanlı’daki siyasi, askeri ve ekonomik gerileme de bu duruma tuz biber ekmiştir. Netice itibariyle Fransız İhtilali ile ortaya çıkan milliyetçilik akımı Osmanlı Devleti için dağılma sürecinin başlangıcı olarak görülebilir. Çünkü domino etkisiyle iş dağılmaya kadar gidecektir.

Fransız İhtilali birçok devlette olduğu gibi Osmanlı’da da aslında bölgesel bir durum yani Fransa’nın iç meselesi olarak görüldü. Fakat yukarıda da bahsettiğimiz üzere bu akım domino etkisiyle birçok farklı ülke ve bölgede etkisini göstermiştir. Osmanlı Devleti’nde farklı din ve milletten birçok tebaa barınmaktaydı. Osmanlı’nın çekişme içerisinde olduğu ülkeler ve onların kışkırtmaları da düşünüldüğünde ilk olarak Hristiyan unsurların ayrılıkçı hareketlere girişmesi de tahmin edilemeyecek bir durum değildi.

Fransız İhtilalinin yanında Osmanlı’daki azınlık ayaklanmalarının en önemli sebeplerinden bir tanesi de Avrupa’nın büyük devletlerinin izlediği politikalardır. Çünkü azınlıkları kullanarak devletin yapısını bozmak ve Osmanlı’yı kendi tahakkümleri altına almayı planlıyorlardı. Rusya güçlendiği her tarihte Osmanlı’nın karşısına dikilmiştir. Bunda sıcak denizlere inme amacı en önemli sebep olmuştur. Bir diğer sebep ise dini açıdan (Ortodoksların lideri olarak) Bizans’ın yerine geçme düşüncesidir. Bu düşünceyi gerçekleştirmek için de Osmanlı’yı ortadan kaldırmak gerekir. İngiltere, Fransa ile olan problemlerinden dolayı Rusya ile yakınlaşmış böylece Osmanlı’nın karşısında yer almıştır. Bir müddet Osmanlı’nın toprak bütünlüğünü savunan İngiltere (Osmanlının mirası topraklara Rusya başta olmak üzere güçlü devletler hükmedeceğine, zayıf Osmanlı hükmetsin daha iyidir anlayışıyla) Osmanlı’nın ayakta kalamayacağını görünce de bölüşme telaşına girmiştir. Balkanlardaki isyanları da desteklemiştir.

Rusya’nın güttüğü Panslavizm politikası ve Sırplarla olan ‘köken’ ilişkileri, milliyetçilik akımı derken isyan durumuna doğru giden Sırplara özerklik verilmiş oldu. Böylece Sırplar iç işlerinde bağımsız hale geldiler. 93 harbi sonucunda da tam anlamıyla bağımsız hale gelmiş oldular.

Milliyetçilik akımından etkilenen bir diğer tebaa olan Yunanları destekleyen en önemli ülke Rusya’ydı. Rusların sıcak denizlere inme politikası göz önünde bulundurulduğunda, bu bölgede güçlü bir Osmanlı yerine Yunanlıların bulunması onların da işine gelecekti. Netice itibariyle başlayan isyan Kavalalı Mehmet Ali Paşa’nın müdahalesi sonucu bastırılsa da Avrupalıların da devreye girmesiyle yön değiştirmiş, 1829 Osmanlı-Rus Savaşı sonucunda Yunanistan bağımsızlığını kazanmıştır.

Eflak ve Boğdan’a gelirsek Rus etkisinin bu bölgede de hissedildiğini söyleyebiliriz. Önce 1859’da Romanya olarak birleşen Eflak ve Boğdan, 1877 Berlin Kongresi’yle birlikte bağımsız hale gelmiştir. Yine benzer sebeplerle Makedonya, Bulgaristan ve Arnavutluk da bir müddet sonra bağımsızlıklarını almışlardır. Arnavutluk I. Balkan Savaşı sonrasında bağımsızlığını alarak Osmanlı’dan ayrılan son balkan devleti olmuştur. Osmanlının her açıdan güç kaybetmesi neticesinde teker teker bağımsızlıklarını alan bu ülkeler sonrasında Balkan Savaşları ile hem Osmanlı’dan toprak almaya çalışacak ardından bölüşme kavgası yüzünden birbirleriyle savaşacaklardır.

Netice itibariyle Fransız İhtilali’nin ve güçlü devletlerin (Fransa, Rusya, İngiltere) etkileri neticesinde Osmanlı’da meşrutiyet ilan edilmiştir. Azınlıkları memnun etmek ve dolayısıyla devlete bağlılıklarını artırmak üzere tanzimat ve ıslahat fermanları yayınlanmıştır. Fakat gayeleri farklı olan ve azınlıkları sadece kendi amaçları doğrultusunda kullanan bu devletler için yapılan bu iyileştirmeler Osmanlı için acı sonu hızlandırmaktan başka bir şeye yaramamıştır. Dolayısıyla Fransız İhtilali, çok uluslu yapıya sahip olan Osmanlının dağılmasının başlangıcının fitilini ateşlemiş, büyük devletler ise bu süreci nihayete erdirmişlerdir.

Kırım Savaşı ve 93 Harbinin Osmanlı Devleti’ne etkisi ve bu savaşlar üzerinden büyük devletlerin birbirleri ile olan ilişkileri

Rusya sıcak denizlere inme politikasını 1853 yılında çeşitli bahanelerle süsleyerek harekete geçirmiştir. Bu bahanelerin en önemlisi Kudüs’te Katolik ve Ortodoks arasında çıkan çatışmalardır. Katolikliğin baş savunucusu Fransa ile kendisini Ortodoksların lideri olarak gören Rusya çatışmaya başladılar. Rusya, İngiltere ile beraber olup Osmanlı’yı parçalamak istedi ve toprakları bölüşmeyi teklif etti. Fakat İngiltere bu topraklarda güçlü Rusya’nın bulunmasının yerine zayıf bir Osmanlının bulunmasını tercih etti ve teklifi kabul etmedi. Rusya bu kez de Osmanlı ile görüşerek Osmanlı tebaası olan Ortodoksların koruyuculuğunu almak istedi. Osmanlı Devleti, İngiltere’ye güvenerek Rusya’nın hedeflerine ulaşmasına yardımcı olacak olan bu teklifi kabul etmedi. Tabi doğal olarak süreci tüm devletler dikkatle izliyorlardı.

Ortada güçlü ve Osmanlı’nın parçalanması durumunda elde edeceği topraklar ve stratejik durum nedeniyle daha güçlü bir hale gelebilecek bir Rusya olunca Fransa ve İngiltere Osmanlı’nın parçalanmaması için ellerinden geleni yapmaya çalıştılar. Fransa’nın Rusya karşısında olmasının sebeplerinden bir tanesi de Rusya’ya bağlı olan Polonya’nın, Rusya’nın mağlubiyeti dolayısıyla özgür olma neticesinde de Fransa’nın müttefiki olma ihtimaliydi. Osmanlı’nın isteklerini kabul etmemesi neticesinde Rusya, Eflak ve Boğdan’a girdi. Tekrar boşaltmaması üzerine de savaş başlamış oldu. Osmanlı savaşın başında Balkanlarda başarılı olsa da Karadeniz’de donanması Ruslar tarafından batırıldı. Bu durumda Fransa ve İngiltere’yi telaşlandırdı. Hemen iki ülkeye karşı bir ültimatom yayınladılar. Ruslardan Eflak ve Boğdan’dan çekilmesini, Osmanlı’nın toprak bütünlüğüne saygı göstermesini ve Ortodoksların koruyuculuğu iddiasından vazgeçmesini; Osmanlı’dan ise azınlık haklarının iyileştirmesine yönelik adımlar atmasını istediler. Rusya’nın istekleri kabul etmemesi ve Tuna nehrinin geçmesi üzerine Fransa ve İngiltere savaşa Osmanlı yanında dahil oldular (1854). Bu arada müttefikler Avusturya ile de tedbiren bir anlaşma yaptılar. Bu anlaşma neticesinde Rusya Tuna’dan çekilmez ise Avusturya’nın da savaşa fiilen katılma durumu ortaya çıktı. Osmanlı topraklarında Yunanların ayaklanmaya başlamasını Fransa bastırdı ve Yunanlar tarafsız kalmak zorunda kaldı. Savaş gel gitlerle devam ederken müttefikler tarafından zor duruma sokulan Rusya’ya bir darbe daha varmak üzere Kırım’da cephe açıldı. Sonuçta mağlup olan Ruslar ile müttefikler arasında (Fransa, İngiltere, Rusya, Osmanlı) barış anlaşması imzalandı. Savaşı kazanan tarafta olan Osmanlı aslında savaştan ekonomik olarak daralma ile çıkmıştır. Savaşta müttefiklere desten veren Sardinya-Piemonte Krallığı sonraki yıllarda İtalya birliğini kurmuştur. Dolayısıyla savaşın dolaylı sonuçlarından bir tanesi İtalya’nın siyasi birliğinin kazanmasıdır.

Bundan yaklaşık 20 yıl sonra Rumi takvime göre 1293 (93 Harbi) yılında 1877-1878 Osmanlı Rus Savaşı başlamıştır. Bu savaşın nedeni de aslında Kırım Savaşı ile benzerdir. Rusların politikalarını devam ettirmesi, Panslavizm politikası, azınlıklar bahane edilerek Osmanlı’nın iç işlerine karışılmak istenmesi, Romanya ve Bulgaristan’ın bağımsızlık istekleri vs.

Tersane Konferansı’nda Sırbistan ve Karadağ için bağımsızlık, Bosna-Hersek ve Bulgaristan için alınan özerklik kararını kabul etmeyen Osmanlı’ya savaş açılmıştır. Ekonomisi zaten zor durumda olan Osmanlı Devleti savaşa hazırlıksız yakalanmıştır.

Savaş hem Doğu cephesinde hem de Kırımı Savaşı’nın başlama sebebi olan Tuna cephesinde süregelmiştir. Yani bir anlamda Rusya, Osmanlı’yı hem doğu hem de balkan tarafından baskı altına almaya çalışmıştır. Rusya büyük bir ilerleme kat ederek doğuda Erzurum’a kadar batıda ise İstanbul Yeşilköy’e (Ayestefanos) kadar girmişler ve neticede anlaşma imzalanmıştır. Bu anlaşma ile Osmanlı Balkanlar’ı neredeyse tamamıyla kaybediyor, birçok tebaa bağımsızlık kazanıyordu. Başka bir deyişle Rusya bütün balkanlara hâkim hale geliyordu. Bunun anlamını iyi bilen Avrupa devletleri olaya müdahil oldular. Osmanlı Kıbrıs’ın idaresini İngiltere’ye bıraktı. Böylelikle Ruslara karşı tehdit oluşturulurken tabi bir yandan da İngiliz tehdidi de oluşmuş oldu. Ancak mevcut problemi çözmek adına bu taviz verilmek zorunda kalındı. Neticede Ayestefanos anlaşması yerine Berlin anlaşması imzalanmıştır. İlk anlaşmanın şartları Osmanlı adına biraz daha hafifletilmiştir.

Bu savaş neticesinde Rusların balkan hakimiyeti artarken aksine Osmanlıların ise azalmıştır.

Hem Kırım hem de 93 Harbi dikkate alındığında Rusların agresif adımları, buna karşılık Avrupa devletlerinin Osmanlı üzerindeki kendi emelleri doğrultusunda Osmanlı’nın toprak bütünlüğünü koruma amaçları görülür. Bir süre daha böyle gidecek sonrasında Osmanlı’nın parçalanması düşüncesi Avrupa devletlerinin de politikası hale gelecek ve Birinci Dünya Savaşı neticesinde, üç kıtaya uzanan Osmanlı Devleti parçalanacaktır.

Almanya’nın siyasi birliğini sağlaması sürecini ve bu yeni gücün kıta Avrupa’sına etkisinin diğer devletleri de dikkate alınarak değerlendirilmesi

Almanya’nın siyasi birliğini tamamlamadan önceki dönemine baktığımızda, Orta Avrupa’da çoğu Roma Cermen İmparatorluğu’nun parçası olan, Almanca konuşan ve Habsburg Hanedanı’na bağlı 300’den fazla otorite bulunuyordu. Bölgede prensliklerden krallıklara, irili ufaklı yönetimler vardı. 1806 yılında Prusya (bölgedeki Alman Krallığı olan Prusya ve müttefik otoriteler) Napolyon komutasındaki Fransa tarafında işgal edildi. Rusya ile müttefik olarak savaşa giren Prusya savaşı kaybetti. Savaş neticesinde imzalanan Pressbury Barışı ile Kutsal Rome Cermen İmparatorluğu sona ermiş oldu.

Bir müddet Fransa’nın boyunduruğu altından kalan Alman halkları arasında milliyetçilik akımı baş göstermeye başladı. Zaten aynı dili konuşan bu devletler arasında yavaş yavaş tek bir devlet olma yolunda fikirler ortaya çıkmaya başladı. Napolyon’un 1812’de Ruslara karşı aldığı ağır sonuç Almanları tamamıyla uyandırdı diyebiliriz. Çünkü bir yandan fikri alt yapısı oluşan tek devlet düşüncesinin yanında bir yandan da Alman subaylarının Fransa’ya karşı bağlılıkları da azaldı. Bunun ardından Napolyon Alman devleti üzerine yürüyerek onları tekrardan hakimiyeti altına almak istedi. Avusturya, İsveç, Prusya, Rusya ve Saksonya’dan oluşan koalisyon güçleri Fransa’yı mağlup etti. Ren nehrinin batısına çekilen Napolyon’u tamamen bitirmek fikriyle harekete geçen Prusya ordusu ünlü Waterloo Savaşında mutlak bir galibiyet elde etti.

Bu sırada Orta Avrupa’daki Alman devletlerinin durumunu Avusturya İmparatorluğu hegemonyasındaki genişlemiş Prusya ve 38 diğer alman devleti olarak nitelendirebiliriz. Dolayısıyla 1815’te kurulan ve 1866 yılına kadar devam edecek olan bir federe Alman devletinden söz edebiliriz. Bölgedeki yapıyı birazda görselleştirmek istersek Avusturya gücü altında durumdan çok da memnun olmayan (hatta Avusturya ile birbirleriyle rekabet içerisinde bulunan) bir Prusya göz önüne getirilebilir. Bölgede yolların yeniden elden geçirilmesi, daha iyi yolların yapılması, su ve demiryolu taşımacılığı imkanlarının daha iyi hale getirilmesi gibi dolaylı sebepler neticesinde Almanlar arasındaki iletişim daha da arttı ve sonuçta bir olma fikri yavaş yavaş daha da anlam bulmaya başladı. Sık sık çatışma içerisine girilen Fransa ve İspanya’ya karşı beraber hareket etmeye başlandı. Alman devletleri arasında milliyetçilik giderek artmaya devam etti.

1848-49 yıllarında birleşme ve tek bir anayasa altına yönetilme düşüncesiyle çeşitli hareketler (ayaklanma, devrim, özgürlük) meydana gelmiştir. 49 yılında Frankfurt Meclisi ortak bir anayasa yapmayı başarsa da siyasi birlik verilebilecek birçok sebepten dolayı 1871 yılına kadar tam anlamıyla sağlanamamıştır.

Bu arada bölgedeki fiziki ve siyasi durumu düşündüğümüzde Avusturya ve Rusya’nın bölgedeki en önemli aktörlerden olduğunu da görebiliyoruz. Ayrıca 1815’teki Paris Anlaşmasıyla İngiltere, Rusya, Fransa ve Avusturya’nın oluşturduğu dört büyük güç tarafından dengelenmeye çalışılan Avrupa siyaseti Almanya ve İtalya’nın siyasi birliğini kazanma çabaları ile tamamen alt üst olabilirdi.

Bahsettiğimiz dört büyük gücün etkinlik alanlarına baktığımızda Fransa’nın (İtalya’daki devletçiklerle beraber) İberya yarımadası; Rusya Doğu Avrupa ve Balkanlar; Avusturya Orta Avrupa’nın çoğu ve Kutsal Roma Cermen İmparatorluğu’nun bulunduğu bölgeler; İngiltere’nin geri kalan yerler ve denizlerde dengeleyici olduğunu görmekteyiz. Dolayısıyla İtalya ve Almanların siyasi birliğini sağlamaları bütün dengeleri değiştirecektir. Bunun engellemek için Prusya önderliğinde bir Almanya yerine saydığımız dört büyük güç için, Avusturya hakimiyeti altında bir Almanya daha tercih edilebilir bir seçenektir.

Kırım Savaşı ve İkinci İtalyan Bağımsızlık Savaşı dört büyük devletin arasında problemleri ortaya çıkmasına sebep olmuştur. Bu fırsatı iyi değerlendiren Prusya, siyasi ve askeri olarak giderek güçlenmiştir ve neticede bölgedeki hâkim Alman güç halini almıştır. Bu dönemde Prusya’nın başında Bismarck vardır ve doğrudan ve dolaylı yaptığı eylemler Almanları siyasi birliğe doğru götürecektir.

Bu dönemde Almanların siyasi ve askeri birliğini sağlamalarına altyapı hazırlayan üç temel olay meydana gelmiştir. Danimarka Kralı erken varis bırakmadan ölmüştür ve bu bölgeyi hakimiyet altına almak isteyen Prusya, Avusturya ile birlik olup savaşı kazanmış, kazanılan bölge ise aralarında pay edilmiştir. İkinci olay, İtalya’nın siyasi birliğini kurmasının ardından, Avusturya-Prusya Savaşı’nda bir müttefik kazanma fırsatının ortaya çıkmasıdır. Böylece İtalya ile Prusya müttefik olarak Avusturya ile savaşmıştır. Üçüncü olay ise Fransa’nın artan gücü nedeniyle endişe duydukları Prusya’ya savaş açmalarıdır (1871). Farklı dengeler neticesinde savaşı kazanan Prusya Bismarck önderliğinde 1871 yılında Alman siyasi ve askeri birliğini kurmuştur.

Fransızların burada aldıkları mağlubiyet ve kaybettikleri topraklar, ardından yine Fransızların bunun intikamını Birinci Dünya Savaşında almak istemeler ve neticede buna karşın Hitler Almanya’sının Fransa’yı işgali düşünülürse bahsettiğimiz olayların sonuçlarının halen görmekteyiz ve bence tarih adeta süregelen bir sanat gibi. Tarih aslında bugünümüzün sebebi. Yarın ise bugünün neticesi…