Yıllık arşivler: 2019

Siyah Sancak – Ali Kuzu

Birkaç yıldır blogumda okuduğum kitapları da paylaşıyorum. Genelde her kitaptan bir şeyler öğrenilebileceği kanatinde olduğumdan hiçbir kitabı kötülemedim. Fakat bu kitapla ilgili görüşüm olumsuz. Bu olumsuz kanaatin oluşmasında ise tek bir sebep yok.

İçeriğe girmeden önce yazarı ve editörü ağır bir şekilde eleştirmek gerekiyor. Okuduğum her kitapta ufak tefek hatalara denk gelirim. Zaman zaman imla hatası, bazen de eksik harf hataları kitap okuyanların sıklıkla karşılaştığı durumlardır. Binlerce kelime içeren kitaplarda bu hataları normal olarak karşılarım. Olmasa daha iyi olur ancak araya kaynayabilir. Fakat bu kitaptaki hatalar aşırı derecede fazlalık gösteriyor. Birçok imla hatası var. Bazen anlamsız bir şekilde yeni paragrafa geçilmiş. Bazı cümleler noktalama işareti konulmadan bitirilmiş. Bazı harfler yanlış kullanılmış (‘ö’ yerine ‘o’, ‘ş’ yerine ‘s’ gibi). Birçok anlatım bozukluğu mevcut, cümlenin başı ayrı sonu ayrı. En büyük hata ise ikilemelerin arasına virgül konulması. Kitapta birçok ikileme var ve hepsinin arasına virgül konulmuş. Yani bu aslında hata değil, bu kitabı hazırlayanlar en basit gramer kurallarından birini bilmiyor demek. Yazar bunları yanlış yazdı diyelim, bu kitabı inceleyen bir editör yok mu? Yoksa o da mı yanlış biliyor. Hadi yine gözden kaçtı diyelim; ya bu kitabı hiç kimse okumadan mı basıp dağıttınız arkadaş? Tamamen alelacele yazılmış bir kitap görüntüsünde.

Gelelim ikinci sebebe; ben bu kitabı internetten açıklamasını okuyarak aldım. Açıklaması ayrıca kitabın arka sayfasında da mevcut. Aynı açıklama ayrıca kitabın ‘başlarken’ bölümü yani bir nevi önsözü. Başlarken bölümünde bu açıklama verildikten sonra altına not düşülmüş; ‘Selman Kayabaşı – Teşkilat 74/75‘. Başka bir alıntının kendi kitabında yer almasında bir problem yok ama, kitabın açıklamasına direkt olarak başka bir kitaptan bir bölüm koymak nedir yahu? Teşkilat’ı uzun süre önce okuduğumdan dolayı kitabın açıklamasına baktığımda anımsamamıştım. Belki de bu sebepten dolayı kitap ilgimi çekti ve aldım. Fakat ‘başlarken’ bölümünde, yazar sağolsun en azından alıntı yaptığını paylaşınca hatırladım. Ama hala anlamış değilim neden böyle bir şey yapılır? Kitabınızın açıklamasına alıntı koyarsınız ama bu alıntıyı belirtirsiniz. Ardından özgün birşeyler yazarsınız. Kitabın açıklaması, tamamen başka bir kitaptan alınan bölüm olmazki.

Kitabın malesef en etkileyici bölümü kapağı diyeyim siz de anlayın ne kadar memnun kaldığımı. Kapak gayet güzel hazırlanmış, ambalaj güzel ama ürün malesef boş. Kategori olarak Araştırma-İnceleme olarak geçiyor ama kaynakça oldukça zayıf. Kaynakların belki yarısından fazlası internet sayfaları, haberler vs. Kitabın yüzüne ve başlığını aldanıp almayın kesinlikle.

Kitabın başlangıcınca Ukab ve Armagedon’a atıfta bulunulmuş. İçerikleri de oraya bağlamaya çalışmış yazar, ama olmamış. Kitabın içerisinde bir yerde yine Selman Kayabaşı’na atıfta bulunuluyor ve hazırlamakta olduğu kitap deniyor. Ayrıca kitaptaki Turgut Özal, Muhsin Yazıcıoğlu, Uğur Mumcu vb. bölümler daha önce Selman Kayabaşı’nın kitaplarında bahsettiği konu ve içerikler. Bir ara Selman Kayabaşı müstear bir isimle mi yazıyor acaba diye bile aklımdan geçti. Tamam her kitap tamamen özgün olmaz ama ayırt edilecek, fark oluşturucak kısımlar olmalı bir kitapta. Harf hataları Turgut Özal bölümünde oldukça fazla. Bununla birlikte Muhsin Yazıcıoğlu bölümünün ilk cümlesinden anladığım, bu bölüm bir yerden alınmış, daha önce hazırlanmış bir yazının parçası. Durum böyle olunca farklı yerlerden alınan parçalar, veya farklı zamanlarda yazılan yazılar (farklı kişiler de yazmış olabilir) birleştirilmiş gibi duruyor. Yazar ve yayınevi tamamen popülist bir yaklaşımla az bir bilgiyi, güzel bir ambalajla satmaya kalkışmış. Kitabı aldığıma göre amaçlarına ulaşmışlar diyebiliriz. Hem yazar hem de yayınevi kara listeme girdi diyebilirim. Bundan sonra bu yazar ve yayınevine dikkat edeceğim.

Yayınevi demişken kitap Kariyer Developer’dan (Kariyer Yayıncılık) çıkmış. Neden bir yayınevi ‘Developer’ ismini kullanır bunu da anlamış değilim. Ayrıca yukarıda bahsettiğim, kitapta bulunan bolca yazım yanlışı, imla hatası, anlatım bozukluğu, en önemlisi de ikilemelerin aralarındak virgüllerden dolayı oldukça kızgınım yayınevine. Bu kadar özensiz bir kitap basılır mı yahu? Kitap basmanın, yayınevinin de bir onuru var. Hiç mi saygınız yok okuyucuya.

Netice itibariyle birçok olumsuztan dolayı bana en uzun kitap yorumlarımdan birini yaptırdılar.

Ayrıca kitabın pdf versiyonuna internetten kolayca ulaşılabiliyor.

GEÇER

Muharririn ömrü yazmakla geçer,
Mürainin ömrü taklakla geçer,
Leyleklerin ömrü lâklâkla geçer,
Hokkabazın ömrü şakşakla geçer..

Her kişi bir türlü vakit geçirir.
Kimisi yedirir, kimi içirir,
Cüreti kıt olan mum gibi erir,
Enayinin ömrü bakmakla geçer.

Züppeler danseder, uyup rumbaya,
Çocuklar ev oynar girip cumbaya’
Şairler kaside yazarlar aya,
Sarhoşların ömrü çakmakla geçer.

Aşıklar dolaşır kırda kol kola,
Sporcu kendini verir futbola,
Zenginler bağlıdır, paraya, pula,
Veznedarın ömrü saymakla geçer.

Açılıp koncalar birer gül olur,
Ateşler korlanır, korlar kül olur
Bir ufak böcekten, ipek tül olur,’
Akreplerin ömrü sokmakla geçer.

Bir türlü geçmede, hasılı, her şey,
Aslolan dünyada: Cümbüşle hey hey
Sayılı günlerin zevkine bak, ey!,
ömür bir sudur ki akmakla geçer!

Ercüment Ekrem Talû

Dâvud El Kayserî

OSMANLI MEDRESELERİNİN KURUCUSU VE BAŞ MÜDERRİSİ

DÂVUD EL KAYSERÎ

Dâvud bin Mahmud bin Muhammed el Kayserî’nin, Kayseri’de, büyük bir ihtimalle 1260 yılında doğduğu kabul edilir. Buna karşılık hicri 751, miladi 1350 yılında vefat ettiği konusunda araştırmacılar arasında görüş birliği vardır.

Dâvud el Kayserî’nin temel eğitimi konusunda elimizde kesin hiçbir bilgi bulunmamaktadır. Bu konuda kesin olarak bilinen şey, temel eğitiminden sonra, ihtisas için Kahire’ye gitmiş olduğudur. Dâvud el Kayserî orada 4-5 yıl kadar araştırmalarda bulunmuş, sonra Anadolu’ya dönmüştür. Bir ara Azerbaycan’a seyahate çıkmış, orada ünlü sufi Abdürrezzak el Kaşani (ö.730/1329) ile karşılaşmış ve onun teşvikiyle tasavvufa meyletmiş veya daha açık bir ifadeyle önceki bilgi ve meyli istikrar kazanmıştır. Ata memleketi olan Save’de geçirdiği günler, böylece Dâvud el Kayserî’nin hayatında yeni bir dönemin başlangıcı olmuştur.

Dâvud el Kayserî’nin hayatının bundan sonraki aşamasını ise eğitim ve öğretimde geçen yılları doldurmuştur. Öyle ki Orhan Gazi İznik’i fethedince 873/1331) orada İznik Medresesi adıyla bilinen bir medrese açmış ve Dâvud el Kayserî’yi oraya 30 akçe gündelikle başmüderris tayin etmiştir (1336 veya 1337 yılı). Dâvud el Kayserî yaklaşık 15 yıl orada başmüderris olarak görev yapmıştır.

Dâvud el Kayserî, hicri 7. Yüzyılın son çeyreği ile 8. Yüzyılın ilk yarısına tekabül eden ve Anadolu Selçuklu Devleti’nin yıkılışı ile Osmanlı Devleti’nin kuruluş dönemlerini ve Anadolu Beylikler Dönemini içine alan bir zaman diliminde yaşamıştır. Bu itibarla o, Şeyh Edebali, Yunus Emre, Geyikli Baba ve Hacı Bektaş-ı Veli’nin de çağdaşları olmaktadır.

Güvenilir kaynaklardan edindiğimiz bilgiler ışığında, Dâvud el Kayserî dini (fıkıh ve hadis) ve akli (felsefe-mantık-kelam) ilimlerde derinleşmiş büyük bir ilim adamı, derin bir mutasavvıf ve hikmet burcuna yükselmiş bir bilge kişidir. O henüz hayatta iken bu özellikleriyle öne çıkmış ve görüşlerine saygı duyulan bir kişi olarak tanınmış ve ünü günümüze kadar artarak devam etmiştir.

Dâvud el Kayserî’nin hayatını, bir başka açıdan da üç aşamada ele almak mümkündür. Öyle ki; bu üç aşama, Anadolu’nun tarihindeki üç önemli siyasi döneme tekabül etmektedir. Çocukluğu, Anadolu Selçukluları dönemine denk gelirken, yetişkinliğini Beylikler döneminin çalkantılı ikliminde geçirir; yaşlılığını ise Osmanlılar’ın ilk dönemlerinde yaşar. Dâvud el Kayserî tasavvuf ve metafizikle ilgili son derece nitelikli eserlerini bu döneminde yazmıştır. Onun, İbni Arabi Okulu’nun öğretilerinin yaygınlık kazanması konusunda önemli bir sima olarak ortaya çıkması da bu döneme rastlar.

Asıl künyesi ile o Dâvud b. Mahmud b. Muhammed er-Rumi el-Kayserî olsa da “Şerefüddin” lakabıyla tanınmış; doğum yeri olan Kayseri’ye nisbetle de daha çok “el-Kayserî” namıyla anılmıştır. Zaman zaman “Karamani” ve “Savi” nisbetleriyle de yad edilmiş olan el-Kayserî, emin kaynaklardan edindiğimiz bilgilere göre, Türk asıllı ve Hanefi mezhebine bağlı bir düşünür-sufi olarak temayüz etmiştir.

Taşköprülüzade’nin (ö. 968/1561) Şakaiku’n-Nu’maniyye fi Ulemai’d-Devleti’l Osmaniyye adlı meşhur eserinde ona dair şu kayda rastlıyoruz: “Şeyh Dâvud el Kayserî el Karamani önce kendi memleketinde eğitim görmüş, sonra da Mısır’a gitmiştir. Orada Kur’an, Hadis ve dini ilimler alanında geniş araştırmalarda bulunmuştur. Felsefe, kelam ve mantık gibi akli ilimlerde derinleşmiş ve bu arada da tasavvufi irfanı elde etmiştir. İbni Arabi’nin Füsus’unu şerh etmiş ve bu şerhe bir “Giriş” yazmıştır. Bu “Giriş”te o tasavvuf ilminin ilkelerini açık-seçik bir dille ortaya koymuştur. Burada kullandığı dil ve üsluptan, onun akli ilimlerle ilgili olarak ne kadar derin bir vukuf ve irfana sahip olduğu açıkça görülmektedir. Orhan Gazi, İznik’te bir medrese inşa ettirmişti. Bu medrese güvenilir kaynaklardan edindiğim bilgiye göre, Osmanlı memalikinde kurulan ilk medrese idi ve Orhan Gazi, Şeyh Dâvud el Kayserî’yi onun başına müderris atadı. Dâvud el Kayserî orada dersler verdi, bir dizi eser kaleme aldı ve mükemmel çalışmalarıyla yol gösterici oldu. O, çok mütevazi, vera ve ahlak-ı hamide sahibi zahid bir mü’min idi.”

Dâvud el Kayserî, kendi ifadelerinden öğrendiğimize göre, önde gelen büyük sufi alim Abdürrezzak el Kaşani’nin (ö. 730/1329) öğrencisi olmuştur. Dâvud el Kayserî’nin, yukarıda geçtiği üzere sadece Kahire’ye değil; İlhanlılar’a payitahtlık etmiş olan Tebriz’e, Kaşani’nin yaşadığı ve ders verdiği şehir olan Sultaniye’ye ve yine Doğu Azerbaycan’da yer alan ve atalarının geldiği Save şehrine de gitmiş olabileceği kuvvetle muhtemeldir. Bu bağlamda Dâvud el Kayserî’nin bir dizi eserini İlhanlı vezir Gıyaseddin Muhammed’e (ö. 736/1336) adamış olması kayda değer bir husustur. Gerçekten 1328-1336 yılları arasında vezirlik yapmış olan Gıyaseddin, büyük bir ilim, ulema ve sanat hamisi idi. Daha sonra Dâvud el Kayserî, İlhanlılar’dan ayrılarak Osmanlı Sultanı Orhan Gazi’nin hizmetine girdi. Kısaca ifade etmek gerekirse, derin bir ilim ve irfan adamı olan Dâvud el Kayserî, akıl-gönül buluşmasının somut temsilcisi örnek bir şahsiyet olarak karşımıza çıkar.

Dâvud el Kayserî, İbni Arabi’nin Füsus’unu Arapça olarak şerh edip bu şerhe çok önemli bir “Giriş” yazmış; böylece bu eser, çoğunluğu Arapça olan Füsus şerhleri arasında kayda değer yerini almıştır. İbn Arabi Okulu’nun müntesiplerinden Füsus üzerine şerh yazan ilk kişi, Şeyhu’l Ekber’in ölümünden sonra, üvey oğlu Sadreddin Konevi’nin (ö.673/1274) tilmizi olmuş olan Afifüddin et-Tilimsani’dir (ö. 690/1291). Dâvud el Kayserî’nin hocası Abdürrezzak el-Kaşani de Füsusu’l Hikem üzerine bir şerh yazmıştı. Bundan önce yine Konevi’nin bir öğrencisi olan Müeyyedüddin Cendi’nin ( ö. 700/1300) şerhi ortaya çıkmıştı.

Dâvud el Kayserî’nin Füsus şerhi geleneğindeki yeri ve önemi, kendisine değin var olan yorumlardaki üst düzey Füsus öğretilerini halkın seviyesine indirerek yaygınlaşmasına katkıda bulunmasında yatar. Öyle ki Doğu İslam ülkelerinde en etkili şerh, 14. Yüzyıldan itibaren Dâvud el Kayserî’ninki olmaya başlamıştır. Gerçekten de Kayserî ile Cendî’nin şerhlerine şöyle bir göz gezdirmekle bile; birincisinde söylenenlerin daha derli toplu bir şekilde anlatıldığı; ayrıca gerek üslup ve gerekse terminoloji açısından yine birincisinin ikincisinden daha açık ve anlaşılır bir dile sahip olduğu görülür. Bu bakımdan Dâvud el Kayserî’nin Füsus şerhindeki başarısını, İbn Arabi’nin öğretilerini kolay nüfuz edilebilir bir açıklığa kavuşturmasında aramak gerekir. Bu özelliği ile Dâvud el Kayserî’nin şerhi, başta Osmanlı-Türkiye, İran ve Hind Alt Kıtası uleması olmak üzere, Abdulgani en-Nablusi’nin eserlerinde de görüldüğü gibi, bütün İslam ülkeleri uleması üzerinde çok etkili olmuştur. Dahası “vahdetü’l vücud” öğretisine felsefi bir dil ya da boyut kazandırma şerefi de Dâvud el Kayserî’ye aittir. Onun şerhi, Füsus şerhleri içinde, denebilir ki en ön sırada yer alır. Hatta öyle ki, Dâvud el Kayserî’nin şerhi, bütün sufiler ve Füsus üzerine şerh ve haşiye yazanlar arasında, bizzat Füsus’tan sonra ikinci kaynak olarak kabul edilir.

Bu arada şu hususa temas etmekte yarar da vardır. Dâvud el Kayserî, tasavvuf düşüncesinde İbn Arabi’nin yolunu takip etmekle birlikte, aktif bir tarikat mensubu ve irşad faaliyeti bulunmuş bir “şeyh” değildi.

ESERLERİ

Türkçe Yayınlananlar

  • er-Resail / Şerefüddin Davud b. Mahmud b. Muhammed Davud-i Kayseri, 751/1350; yay. haz. Mehmet Bayrakdar, İstanbul: Kayseri Büyükşehir Belediyesi, 1997. (Giriş bölümü Türkçedir)
  • Mukaddemat; Matlau hususi’l-kilem fi me’ani-yi fususi’l-hikem / Şerefüddin Davud b. Mahmud b. Muhammed Davud-i Kayseri, 751/1350; thk. Turan Koç, Hasan Şahin, Seyfullah Sevim, Kayseri: Kayseri Büyükşehir Belediyesi, 1997.
  • Ledünni İlim ve Hakiki Sevgi, Çeviri Mehmet Bayrakdar, Kurtuba Kitap, 2009
  • Mukaddemat-Fusûsu’l-Hikem’e Giriş, Çeviri Turan Koç ve Mehmet Çetinkaya, İnsan Yayınları, 2011
  • Aşk Şarabı ve Hayat, Çeviri Turan Koç ve Mehmet Çetinkaya, İnsan Yayınları, 2011
  • Tasavvuf İlmine Giriş, Çeviri Muhammed Bedirhan, Nefes Yayıncılık, 2013
  • Vahdet-i Vücud Felsefesi, Çeviri Mehmet Bayrakdar, MÜİF Vakfı Yayınları, 2013

Arapça

  • Şerhu Füsûsı’l-Hikem
  • Risâletü fî’ilmi’t-Tasavvufi
  • Şerhu Te’vilâti’l-Besmele bi’s-Sûrâti’n-Nev’iyyeti’l-İnsâniyyeti
  • Keşfu’l-Hıcabi ‘an Kelâmi Rabbi’l-Erbâbi
  • Risaletü fi Marifeti’l-Mahabbeti’l-Hakikiyyeti
  • Esasü’l-Vahdaniyyeti ve Menbâ’i’l-Ferdaniyyeti
  • Nihayetü’l-Beyan fi Dirâyeti’z-Zemân

HAKKINDA YAZILANLAR

Benim Davud el-Kayserî ile ilgili tecrübem, 20 yıldan fazla bir süre önce Toshihiko Izutsu ve Celâleddin Aştiyânî ile birlikte çalışırken, İran’da başladı; onun bi eğitimci ve İbn Arabi’nin Fusûsul-Hikem’inin önde gelen şarihi olarak olağanüstü başarılarıyla ilk kez orada karşılaştım. Onun eserinin, Fusûsun inceliklerini ve esrarını açıklayan klasik şerhlerin en yararlısı ve en titizi olduğunu, ve bu şerhe yazdığı Giriş (Mukaddime)’in İbn Arabi’ni ruhanî vukuf ve genellikle şiirsel imalarının şahane bir felsefi özeti ve doyurucu açıklaması olduğunu derhal keşfettim. Kayserî’nin bu ünlü eserlerinde ayrıca görülen başka bir şey de kişisel yaratıcı çabasının-gerçi onun bu vurgulamasının altında yatan derin nedeni o günlerde benim için o kadar açık değildi desede-İlahî / kozmik hayal üzerinde odaklanmasıydı. Ancak, bugün bu uluslararası sempozyum ve bu sempozyumun çalışma alanını önemli bir tarihi aktör ve yaşatıcı olarak öncelikle ona ayırmasının ışığında Kayserî’ye dönüp baktığımda, onun bir eylemci, siyasi yönden bugünkü ve bir bakıma İbn Sina, İbn Rüşd ve Nasiruddin Tusi gibi – her ne kadar Kayserî’nin “Savunduğu” felsefi ve kelami tutumlarının “Peripatetik” düşünürlerin daha dünyevi olan taraflarından genellikle köklü bir biçimde farklı olsa bile- klasik müslüman filozofların geleneğini çağrıştıran alabildiğince geniş önemi karşısında çarpıldım.
– James W. MORRISWE

Çok saygı değer Japon Profesör Izutsu, Prof. Chittick, ve Prof. Morris ile birlikte, İran’lı bir grup arkadaşın da katıldığı toplantılarda Fusûsu’l Hikem okuyorduk. Bu okumalarımız yaklaşık altı yıl sürdü. Karşılıklı metin okumalarımızda şerhlerden de yararlanıyorduk. Ben Kayserî’nin Fusûsu-l Hikem Şerh’ini seçtim. Fusûsu-l Hikem’i Kayserî’nin şerhi ile birlikte başından sonuna kadar yüksek sesle kılı kırk yararcasına tartışarak okuduk. Zaman zaman hem özgün metne, hem de Kayserî’nin şerhine geri dönerek tekrar okuyorduk. Bu olay benim içi tasavvuf, Ibn-i Arabi’nin düşüncesi ve Kayserî’nin Fusûs üzerine yazdığı şerhinin derinliğini anlamak bakımından büyük bir tecrübe oldu.

İbn Arabî okulunda, Meşşaî felsefeyi iyi bilen ve İbn Arabî okuluna girmeden önce bizzat Meşşaî (Peripatetik) olan Kâşânî ve Sainuddin İbn Türke gibi alimler vardı. Bunlar, İbn Arabî’nin takipçisi olmadan önce bizzat Meşşaî olan düşünürlerdi. Bu yüzden, onların peripatetik felsefeye yönelttikleri eleştiriler ilk elden eleştirilerdir. Dolayısıyla eleştirileri de çok titiz ve kılı kırk yararcasına olmuştur. Bu arada, Konevî ile Hâce Nasiruddin-i Tûsî arasındaki mektuplaşmada olduğu gibi, eleştiriler bile yazmışlardır. Konyavî (Konevî) Meşşaî felsefenin en önemli gördüğü hususlarda Hâce Nasîruddin-i Tûsî’yi eleştirir. Ben bu eleştirilerin çok yararlı ve açıklayıcı olduğuna inanıyorum. Buna benzer eleştirileri Kâşânî ve Kayserî’de de görüyoruz.

– Ghulam Rıza AWANİ

Prof. Dr. Turan KOÇ

Bu yazı Kayseri Büyükşehir Belediyesinin Şehir isimli kültür-sanat dergisinin 2. sayısından alınmıştır.

Gömülü Sistem Platformları

Bu yazıda daha önce denediğim ve denemeyi düşündüğüm, proje yapmayı planladığım gömülü sistemler, nesnelerin interneti (internet of things) ve mini bilgisayarlar vb. platformları not edeceğim.

  • Arduino
  • Phidgets
  • Raspberry Pi
  • Odroid
  • Phidgets projects – raspberry pi, arduino
  • Scada pi
  • R Pi
  • Banana Pi
  • Orange Pi

Yazıcı kuyruğuna gönderilen iş iptali

Yanlışlıkla bir döküman veya dökümanın bir kısmını yazdırma talimatı verdiğinizde iş yazıcıya gittiyse malesef geri alamıyorsunuz. İş yazıcıya gittiği için işletim sistemi (Windows – Linux) tarafında iptal etme gibi bir durum söz konusu olmuyor, kuyruğu boşalt gibi bir komutta işe yaramıyor doğal olarak. Bu durumla karşılaşırsanız eğer yazıcınızı kapatıp açmak veya fişini çekmek tek çözüm oluyor.

Ubuntu: 0 upgraded, 0 newly installed, 0 to remove and … not upgraded

When I try to upgrade my ubuntu, I get this warning “0 upgraded, 0 newly installed, 0 to remove and 27 not upgraded“. It’s mean I have to dist-upgrade my Ubuntu then the packages will be upgraded. So you have to dist-upgrade your OS, if you get this warning with the following commandline.

[pastacode lang=”bash” manual=”sudo%20apt-get%20dist-upgrade” message=”” highlight=”” provider=”manual”/]

Honda Sistemi Kontrol Edin (Check The System) Uyarısı

Geçtiğimiz günlerde Honda Civic (2014) marka otomobilimi çalıştırdığımda motor arıza ışığının yandığını ve sönmediğini gördüm. Ekranda uyarı olarak Sistemi Kontrol Edin (check the system) uyarısı vardı. Bu uyarıyı gördüğümde açıkçası endişelendim çünkü sorun küçük bir sorun da olabilirdi, motorla ilgili büyük bir sorun da. Sonuçta motorla ilgili önemli bir problem varsa aracı yürütmemek en iyi yol olabilirdi.

Araç çalışırken kaputu açıp sesini dinledim. Anormal bir ses yoktu ve ayrıca gözüme bir terslik de çarpmadı. İnternette yaptığım araştırma neticesinde bu durumun benzin kapağıyla alakalı da olabileceğini öğrendim. Bir gün önce benzin almam da sorunun bu yönde olabileceği konusunda ihtimali artırmış oldu. Aracın motorunu kapattım. Benzin kapağını açtım ve sıkıca tekrar kapadım. Bir müddet bekledikten sonra aracı çalıştırdım ve uyarı ışığının sönmüş olduğunu gördüm. Derin bir oh çektim. 🙂

Netice motor arıza ışığınız yanarsa ve Sistemi Kontrol Edin uyarısı alırsanız ilk yapacağınız şey benzin kapağının kontrol etmek olmalıdır. Benzin kapağı tam olarak kapanmamış veya içerisinde bulunan sensör arızalanmış olabilir. Eğer bu sıkıcı kapatıp denedikten sonra sorun hala çözülmemiş ise araçta bir anormallik de sezmemişseniz azami 50 km hızla en yakın serviste aracınızı kontrol ettirin. Araçtan anormal bir ses duyuyorsanız veya araçta bir anormallik seziyorsanız aracın motorunu kapatıp derhal bir servisle iletişime geçmelisiniz. Aracınızın motorunu çalıştırmamakta yarar var gerekirse çekici ile aracı en yakın servise götürmelisiniz.

Multimedya Cihazı Beyaz Ekran Problemi

Araç multimedya cihazım sorunsuz çalışıyorken bir gün arabayı açtığımda beyaz ekranla karşılaştım. Gördüğüm görüntü bana cihazın ekranının bozulduğunu, içten kırıldığını veya ilgili soketinin zarar gördüğünü düşündürdü. Ses çıkışında bir sorun yoktu. Bu sebeple bir servise götürmek yerine bir süre bekledim. Bir müddet sonra başka bir yolculuğumda aracı çalıştırdığımda sorun düzeldi. Dolayısıyla böyle bir durumla karşılaştığınızda bir müddet beklemek en iyisi. 

Şu an aralıklarla sorun devam ediyor. Ya ekran bir gün tamamen ölecek veya sorun düzelecek bilemiyorum. Bunun yanında sorunun sıcakların gelmesiyle başlaması tesadüf olmadığını düşündürüyor. Yani sorunun sıcakla alakası olabilir. Bu sebeple aracınızı, özellikle de multimedya cihazınızı sıcaklardan korumanızı tavsiye ediyorum. Bir örtü veya güneşlik deneyebilirsiniz. Aşağıda ekran görüntüsünü paylaştım. Bahsettiklerimin haricinde bir gelişme olursa bu yazıyı güncelleyeceğim.