Etiket arşivi: şiir

Muhibbi’den (Kanuni Sultan Süleyman) Gazel

Halk içinde muteber bir nesne yok devlet gibi
Olmaya devlet cihânda bir nefes sıhhat gibi                                               images

Saltanat didükleri ancak cihân gavgâsıdur
Olmaya baht u saâdet dünyada vahdet gibi

Ko bu ayş u işreti çün kim fenâdur âkıbet
Yâr-ı bâkî ister isen olmaya tâat gibi

Olsa kumlar sagısınca ömrüne hadd ü aded
Gelmeye bu şîşe-i çerh içre bir sâat gibi

Ger huzûr itmek dilersen ey Muhibbî fâriğ ol
Olmaya vahdet cihânda kûşe-i uzlet gibi

Muhibbi (Kanuni Sultan Süleyman)

Açıklaması

Halkın gözünde iktidardan, zenginlikten değerli bir şey yok.
Halbuki şu cihanda bir nefes sıhhat gibi mutluluk hiç olamaz.

Saltanat dedikleri sadece bir dünya kavgasıdır.
Bu kavga gürültüden uzak yalnızlık gibi büyük saadet ve baht açıklığı olamaz.

(Ey Süleyman) Bu eğlenceyi, yeme içmeyi bırak, sonu kötüdür.
Eğer ebedi bir sevgili istiyorsan ibadetten ayrılma.

Ömrün, kumlar sayısınca sınırsız ve hesapsız olsa bile, o,
Şu dünya içinde bir saat gibi geçip gider.

Ey Muhibbi, eğer huzur içinde olmak istersen, feragât sahibi ol, dünyadan vazgeç.
Yalnızlık köşesi gibi dünyada huzur olamaz.

Mehmet Akif Ersoy’dan Seçmeler

Hayır, hayâl ile yoktur benim alışverişim
İnan ki, her ne demişsem görüp de söylemişim
Şudur cihanda benim en beğendiğim meslek;
Sözüm odun gibi olsun, hakikat olsun tek!

Yıllarca, asırlarca süren uykudan artık,
Silkin de muhitindeki zulmetleri yak, yık!

Bir baksana: gökler uyanık, yer uyanıktır;
Dünya uyanıkken uyumak, maskaralıktır!

Girmeden tefrika bir millete, düşman giremez;
Toplu vurdukca yürekler, onu top sindiremez.

Sâhipsiz olan memleketin batması haktır;
Sen sâhip olursan bu vatan batmayacaktır.

“Muallimim” diyen olmak gerektir îmanlı,
Edepli, sonra liyâkatli, sonra vicdanlı.

Kuzum, ayıp mı çalışmak, günah mı yük taşımak?
Ayıp dilencilik, işlerken el, yürürken ayak.

Allah’a dayan, sa’ye sarıl, hikmete râm ol…
Yol varsa budur bilmiyorum başka çıkar yol.

Allah’a dayandım!” diye sen çıkma yataktan.
Manayı tevekkül bu mudur? Hey gidi nadan!
Ecdadını, zannetme, asırlarca uyurdu;
Nerden bulacaktın o zaman eldeki yurdu?

Ne irfandır veren ahlâka yükseklik, Ne vicdandır.
Fâzilet hissi insanlar da Allah korkusundandır…
Yüreklerden çekilmiş farz edilsin havfı Yezdan’ın.
Ne irfanın kalır tesiri katiyen, ne vicdanın.

İmandır o cevher ki İlâhî ne büyüktür…
İmansız olan paslı yürek, sinede yüktür!

Zulmü alkışlayamam, zalimi asla sevemem;
Gelenin keyfi için geçmişe kalkıp sövemem.

Zindandan Mehmed’e Mektup

Zindan iki hece, Mehmed’im lâfta!
Baba katiliyle baban bir safta!
Bir de, geri adam, boynunda yafta…
Halimi düşünüp yanma Mehmed’im!
Kavuşmak mı? .. belki… daha ölmedim!

Avlu… bir uzun yol… tuğla döşeli,
Kırmızı tuğlalar altı köşeli.
Bu yol da tutuktur hapse düşeli…
Git ve gel… yüz adım… bin yıllık konak.

Ne ayak dayanır buna, ne tırnak!
Bir âlem ki, gökler boru içinde!
Akıl, olmazların zoru içinde.
Üstüste sorular soru içinde:
Düşün mü, konuş mu, sus mu, unut mu?
Buradan insan mı çıkar, tabut mu?

Bir idamlık Ali vardı, asıldı;
Kaydını düştüler, mühür basıldı.
Geçti gitti, birkaç günlük fasıldı.
Ondan kalan, boynu bükük ve sefil;
Bahçeye diktiği üç beş karanfil…

Müdür bey dert dinler, bugün ‘maruzât’!
Çatık kaş.. Hükûmet dedikleri zat…
Beni Allah tutmuş, kim eder azat?
Anlamaz; yazısız, pulsuz, dilekçem…
Anlamaz; ruhuma geçti bilekçem!

Saat beş dedi mi, bir yırtıcı zil;
Sayım var, maltada hizaya dizil!
Tek yekûn içinde yazıl ve çizil!
İnsanlar zindanda birer kemmiyet;
Urbalarla kemik, mintanlarla et.

Somurtuş ki bıçak, nâra ki tokat;
Zift dolu gözlerde karanlık kat kat…
Yalnız seccâdemin yününde şefkat;
Beni kimsecikler okşamaz mâdem;
Öp beni alnımdan, sen öp seccâdem!

Çaycı, getir, ilâç kokulu çaydan!
Dakika düşelim, senelik paydan!
Zindanda dakika farksızdır aydan.
Karıştır çayını zaman erisin;
Köpük köpük, duman duman erisin!

Peykeler, duvara mıhlı peykeler;
Duvarda, başlardan, yağlı lekeler,
Gömülmüş duvara, baş baş gölgeler…
Duvar, katil duvar, yolumu biçtin!
Kanla dolu sünger… beynimi içtin!

Sükût… kıvrım kıvrım uzaklık uzar;
Tek nokta seçemez dünyadan nazar.
Yerinde mi acep, ölü ve mezar?
Yeryüzü boşaldı, habersiz miyiz?
Güneşe göç var da, kalan biz miyiz?

Ses demir, su demir ve ekmek demir…
İstersen demirde muhali kemir,
Ne gelir ki elden, kader bu, emir…
Garip pencerecik, küçük, daracık;
Dünyaya kapalı, Allaha açık.

Dua, dua, eller karıncalanmış;
Yıldızlar avuçta, gök parçalanmış.
Gözyaşı bir tarla, hep yoncalanmış…
Bir soluk, bir tütsü, bir uçan buğu;
İplik ki, incecik, örer boşluğu.

Ana rahmi zâhir, şu bizim koğuş;
Karanlığında nur, yeniden doğuş…
Sesler duymaktayım: Davran ve boğuş!
Sen bir devsin, yükü ağırdır devin!
Kalk ayağa, dimdik doğrul ve sevin!

Mehmed’im, sevinin, başlar yüksekte!
Ölsek de sevinin, eve dönsek de!
Sanma bu tekerlek kalır tümsekte!
Yarın, elbet bizim, elbet bizimdir!
Gün doğmuş, gün batmış, ebed bizimdir!

Necip Fazıl KISAKÜREK

Gözlerin

Ruhumda gizli bir emel mi arar
Gözlerime bakıp dalan gözlerin?
Aklıma gelmedik bilmece sorar
Beni hülyalara salan gözlerin!

Nigâhın gönlüme – ey perî – peyker!
Leyâl-i hasretin hüznünü döker;
Karanlıklar gibi yığılır çöker
İçimde yer edip kalan gözlerin!

Huzûrunda bâzen benliğim erir,
Tavrın hulûsumdan şübhe gösterir.
Bâzen de ne olmaz ümidler verir
Sabr ü karârımı alan gözlerin!

Gamzende zâhir, ey ömrümün vârı! .
Füsûn-ı hüsnünün bütün esrârı.
Neşr eder âleme reng-i bahârı
Koyu menekşeye çalan gözlerin!

Sihirdir, şüphesiz, bütün bu şeyler;
Bakışın zihnimi perişan eyler.
Bana aşk elinden efsane söyler,
Aşka inanmayan yalan gözlerin!
Rıza Tevfik Bölükbaşı

İskender Baba’dan

[pastacode lang=”markup” manual=”hayatta%20ne%20yap%20yap%20ayakta%20kal%2C%20hep%20dik%20dur.%0Ag%C3%BCn%20gelir%20de%20d%C3%BC%C5%9Fersen%3B%0A%C3%B6nce%20sen%20d%C3%BC%C5%9Fersin%2C%0Asonra%20milletin%20diline%20d%C3%BC%C5%9Fersin%2C%0Asonra%20da%20g%C3%B6zden%20d%C3%BC%C5%9Fersin.%0Akimse%20ba%C5%9Far%C4%B1lar%C4%B1n%C4%B1%2C%20yapt%C4%B1%C4%9F%C4%B1n%20iyilikleri%20falan%20hat%C4%B1rlamaz%20biliyor%20musun%2C%0Aen%20yak%C4%B1n%C4%B1ndakiler%20tekmeyi%20kor%20%C3%B6nce%E2%80%A6″ message=”İskender Baba – Leyla ile Mecnun” highlight=”” provider=”manual”/]

Aziz Yârim

Aziz diyar El aziz
Madenin gülü kokmuyor sensiz
Hala haritanın sağ köşesindeyiz
Her defasında sensiz her defasında sana dertliyiz
Aziz yarim sanki ben hala 25 sen hala 18
Değişen hiçbir şey yok bak bizde
Telvelerin kabardığı diplerde
Eşrefin oturduğu mahalledeyiz
Öyle bir özlemişiz ki seni
Artık dönsen de olur dönmesen de

Biz her daim yine sana sitemli yine sana hasret gideriz
Aziz yar sen bir sabah bu şehri başıma yıkıp gittin
Dağları deviriverdin üstüme hiç çekinmedin
Ben bu şehirde bir daha da sabah görmedim
Günaydınlar olmadı günler aymadı sensiz
Karalar çekildi gözümün ferine
Son soluğumun dibine çöktüm öylece
Gidişin gibi durdum şuracıkta
Her gün şu köşe başında kaç yıllar saydım
Hiç yaşamadım sensiz ama hep yaşlandım inadına
Her hazan hep hüzünle geçti bu şehirde
Ben bir El azize birde sana kıyamadım işte
Her hazan hep hüzünle geçti bu şehirde
Ben bir El azize birde sana kıyamadım işte
Daha geçmedi benim sana ağrılarım
Salındığın sokaklar hala sızım sızım
Yıktığın duvarlarda durur yine gül adın
Hiç dayanmadım hiç dayanamadım
Bu enkazın altında seni düşünmeden yaşamadım yaşayamadım
Ben sana nerde yanlış yaptım aziz yar
Bir sabah gidiverdin aklımı kaçırdım
Anlamadım hatalarımı hiç söylemedin
Kafamın içinde bu sorularla ölmedim bile bak ölemedim
Ben kafamın içinde bu sorularla ölmedim ölemedim
Bana bir özlemin kaldı yadigar bu viranede
Derdimi sığdıramıyorum bedene
Yıkılıyorum her geçen gün yokluğunun üstüne
Sıkılıyorum bazen
Sakınıyorum yinede seni gönlümün her köşesinde
Yine duruyor mu toyluğunun kabri gamzelerinde
İşvenin alası savrulurdu tellerinde
Ne senden geçilirdi ne bu diyardan gidilirdi
Bir tutam saçın uğruna yaktıydım ben bu şehri
Sonra bende yandıydım içinde

Hiç gitmedim buralardan senelerce
Sensizlikten gidemedim bir adım öteye
Bir derin yara bir derinlikli sevda bıraktın ya sen bana
Paylaşamadığım tek acı hatıra en anlamlı dua yine sendin bana sendin
Aziz yarim El aziz
Madenin gülü kokmuyor sensiz
Biz hala haritanın sağ köşesindeyiz
Her defasında sensiz her defasında sana demiz
Aziz yarim ben sanki hala 25 sen sanki 18
Değişen hiçbir şey yok bak bizde
Telvelerin kabardığı diplerde
Eşrefin oturduğu mahalledeyiz
Öyle bir özlemişiz ki seni
Artık dönsen de olur dönmesen de
Biz her daim yine sana sitemli yine sana hasret gideriz.

UĞUR ARSLAN

Ah Müjgan ah

Semtimizin bir tanesiydi Müjgan, saçları sırtına kadar sırma sırma dökülür.
Elleri ufacık, gözleri dört defa lacivert.
Ve her ne hikmetse o da bana gönüllüydü.
Öyle bir sevdim ki Müjgan’ı dünyamı şaşırdım, haddimi bilemedim,
evleniriz gibi geldi bana.
Evimiz, yuvamız olur, ışığımız yanar, fakir soframız kurulur gibi geldi.
Sahil bahçesinde gazoz içerekten gizli gizli mal-ü hülya kurardık.
Sonrada çarşılara giderdik.
Eşya beğenirdik elden düşme; aynalı konsolumuz topuzlu karyolamız bile olacaktı.

Müjgan’ın her an her bi daim yanında olacaktım ama olmadı gitti.

Nereye mi ? Paraya gitti abicim paraya.
Nasılda sevmiştim yıllarca ben seni.
Her akşam bekledim yollarını.
Elbet bir gün biz yuva kurarız derken,duydum evlenmişsin sen zengin bir gençle.
Zengin olsaydım sensiz kalmazdım.
Her an düşünüp seni hiç ağlamazdım
Param olsaydı aşkım kalırdın.
Seve seve yanımda benimle yaşardın.
Nikah resimlerimizi de çektirdik.
Sonra karpuzcu Raşit ağabeyinin kayınbiraderine borç ederekten nişan yüzüklerimizi de yaptırmıştık.
Ama müjgan takmadı bunu takamadı uçuverdi elimden.
Meğer gizlice altın bir kafes bulmuş kendine.
Müjgan’ın gelinliğini hususi diktirmişler, benim gibi kiralık tel duvak almaya kalkışmamışlar.
Öyle sevindim ki.

Mesut ve bahtiyar olsun diye dualar ettim.
Müjgan gibi bende birbirimize ettiğimiz sözleri,ettiğimiz yeminleri unuttum.
Bir daha mahalleye gelmedi Müjgan, gelemedi.

Bizim dar ve eski sokaklara otomobili sığmıyormuş dediler.
Senede birkaç ay zaten Avrupa’daymış dediler.
Zaman şifalı bir ilaçtır unutursun dediler, unuttum bende.
Hiç aklıma gelmedi.

Hatırlamıyorum bile Müjgan’ı.

Hatırlamıyorum
Öptüğünü düşünüyorum dudak yerine parayı.
Para için açar mı sevişenler arayı.
Madem para mühimdi al koluna parayı.
Çantana da koy aldığın o kocayı.
Zengin olsaydım sensiz kalmazdım.
Her an düşünüp seni hiç ağlamazdım.
Param olsaydı aşkım kalırdın.
Seve seve yanımda benimle yaşardın.

SADRİ ALIŞIK 

Gidemem

Bazen daha fazladır her şey
Bi eşikten atlar insan
Yüzüne bakmak istemez yaşamın
O kadar azalmıştır anlam
O zaman hemen git radyoyu aç bi şarkı tut
Ya da bi kitap oku mutlaka iyi geliyor
Ya da balkona çık bağır bağırabildiğin kadar
Zehir dışarı akmadan yürek yıkanmıyor
Ama fazla da üzülme hayat bitiyor bir gün
Ayrılıktan kaçılmıyor
Hem çok zor hem de çok kısa bir macera ömür
Ömür imtihanla geçiyor
Ben bu yüzden hiç kimseden gidemem gitmem
Unutamam acı tatlı ne varsa hazinemdir
Acının insana kattığı değeri bilirim küsemem
Acıdan geçmeyen şarkılar biraz eksiktir
Bi şiirden, bi sözden, bi melodiden, bi filmden
Geçirip güzelleştirmeden can dayanmıyor
Yıldızların o ışıklı fırçası azıcık değmeden
Bu şahane hüzün tablosu tamamlanmıyor

Sezen Aksu