Kayseri’mizin sembol isimlerinden olan ve Kayseri’de bir mahalleye adını da veren Şeyh Taceddin Veli’nin doğum ve vefat yılları ile ilgili sağlıklı bilgilere sahip değiliz. Mezarı, adıyla anılan Taceddin Mahallesi’ndeki türbesindedir. Ahi Evran Esnaf Müzesi’nin batısına düşmektedir. Mihrab şeklindeki mezar taşı çiçek ve çarkıfelekle süslenmiştir. Kitabesi şöyledir: “Burası Allah’ın rahmetine muhtaç, İmam Velid oğlu Mahmud oğlu Taceddin’in kabri şerifidir. Hicri 721 yılı Ramazan ayında vefat etmiştir.” Buna göre ölüm tarihi, “Ekim 1321” yılına denk düşmektedir. Halvetiyye tarikatı silsilesinde de Kayserili Şeyh Taceddin (ö. 883/1478) adı geçmektedir. Ancak, görüldüğü gibi, vefat tarihi farklıdır. Halvetiyye tarîkatı, Tebrizli Ömer Halveti’ye (ö. 800/1397) dayandırılan meşhur tarikattır. Ahmed Nazîf Efendi ise 923/1517 yılında vefat etmiştir, demektedir. Yukarıdaki kayıtlara bakıldığında bu bilgi yanlış veya sonraki şeyhlerden birine ait olmalıdır.
Şeyh Taceddin’in vefatından sonra yerine oğlu Şeyh Kemaleddin geçmiştir. İkisi de Cami bitişiğindeki türbede gömülüdürler. 1500 (H. 906) tarihinde Taceddin Halife Mahallesi kaydı, 1520’de (H. 926) ise bu mahalleye bağlı Cemaat-ı Müridan-ı Şeyh Taceddin adıyla müridlerden bahsedilmektedir. Ahmed Nazîf, “Kadiriyye Tarikatı’nın ulu şeyhlerinden olan bu zatın camiinden, yanındaki mektepten ve 919/1513 tarihli vakfından bahsetmektedir.” Uzun yıllar Vakıflar Bölge Müdürlüğü yapan Mehmet Çayırdağ, bu vakfiyenin Vakıflar Genel Müdürlüğü arşivinde olduğunu yazar. Taceddin soyundan gelen çağdaş Tevfik Taceddin’den edindiğimiz vakfiyenin fotokopisi, arşivimizde mevcuttur.
Türbe 1316/1898 tarihinde tamir geçirmiş olup son olarak 1990’lı yıllarda tamir edilmiştir. İlhan Özkeçeci bu konuda daha güncel bilgiler vermektedir. Ahmed Nazîf, yıkık olan Türbe’nin dönemin Kayseri valisi Mehmed Nazım Paşa (ö.1926) tarafından yeniden yaptırıldığını yazar. Bu Paşanın, Nazım Hikmet’in (ö.1963) dedesi olduğu hatırlanmalıdır. Mihrap tipinde yapılmış mezar taşının süslemeleri mevcuttur. 128 cm boyunda, 34 cm enindedir. Tahta sandukalar, bodrum şeklindeki alt kattadır. Bir sanduka içinde birden fazla iskelet mevcuttur. Bu durum, burasının Taceddinzadeler için aile mezarlığı olduğunu göstermektedir.
1318/1900 tarihli salnamede, ziyaret makamları arasında “Şeyh İbrahim Taceddin Karamanî” olarak adı geçmektedir. Ahmed Nazîf (ö.1914), o yıllarda Kayseri’de Taceddinzade ve Bakırcızade adıyla tanınan ailelerin şeyhin soyundan olduklarını belirtir.
Günümüzde, Diyanet’ten emekli Tevfik Taceddin bu sülaleden olup vakıfla ilgilenmektedir. Cumhuriyet Döneminde eski mektep yıktırılıp yerine bir ilkokul yaptırılmıştır. Adı Etiler İlkokulu konmuştur. 1937 yılında Taceddin Cami ve arsası Vakıflar Genel Müdürlüğünce Milli Eğitime devredilmiş; böylece okula katılmıştır. 1995 yılında bu okul da yıktırılarak yeni bir bina yapılmıştır. 2003 yılında türbe yanına Taceddin Veli Camii yaptırılmıştır. Kayıtlarda 1500’lü yıllarda başlayan mahallenin ismi günümüze kadar ulaşmıştır. Günümüzde Kayseri’de Taceddin Caddesi de bulunmaktadır. Mehmed Akif’in (ö.1936) İstiklal Marşı’nı yazdığı, Ankara’nın Samanpazarı semtindeki Taceddin Dergâhı’nın da, bu tarikata/zata bağlı bir dergâh olduğu iddia edilir.
BİR MENKIBE
İbrahim Halvetî Hazretleri gençliğinde babasının işi gereği ticaretle uğraştı. Bu sebeple birçok yerleri dolaştı. Sâlih bir zât olan babası Cemâleddîn İbrahim Efendi, Nakşibendî yolunda idi. Oğlunun da velî bir zâtın terbiyesine girmesini çok isterdi.
İbrâhim Halvetî bir gece rüyasında ceddi Hazret-i Ali’yi gördü. Hazret-i Ali Efendimiz kendisine tebessüm edip, başına bir taç koydular ve “Ey oğlum! Sen Halvetî büyüğü bir zât ile terbiye olunursun.” buyurdular. İbrahim Halvetî kalkınca, kendisine rüyada bir işaret verildiğini anlayıp, bu yolun büyüklerinden birisine gitmek istedi. Şehri dolaşmaya başladı. Gezerken ticaretle uğraşan bir arkadaşı ile karşılaştı. O “İbrahim! Erzincan’a gidip malımızı orada pazarlamak isteriz. Arzu edersen sen de gel.” dedi. Seyyid İbrahim kabul edip, yola çıktılar.
Erzincan’a varınca, orada bir müddet kaldılar. Bir cuma günü camiye gittiler. Camide bir zât gönülleri alan sözler söyledi. Namazdan sonra İbrâhim Halvetî vaaz eden zâtın elini öpmek için ilerledi. Yanına geldiğinde, o zât: “İbrahim! Senin yetişmen Halvetî yolu iledir. Biz de o hizmetteyiz.” buyurdu. Bunu işiten Seyyid İbrahim derhal o zâtın ellerini öptü. O zâtın Pir Muhammed Erzincanî Hazretleri olduğunu anlayıp, talebesi olmakla şereflendi. Bütün mal ve mülkünü de dergâhın fakirlerine, muhtaç talebelerine dağıttı. Hocasının verdiği vazife gereği nefsiyle mücadeleye başladı. Kısa zamanda olgunlaşıp, icâzet, diploma aldı. Hocası onu insanlara ilim ve edeb öğretmesi için Kayseri’ye gönderdi. Giderken de “İbrahim oğlum! Bizim sana yapabildiğimiz, ecdadının haber verdiği şeyi teslim etmekti.” buyurdu.
Seyyid İbrâhim Halvetî, Kayseri ve etrafında Hakk yolun bilgilerini öğretmekle meşgul oldu. Bir gün tanıdıkları onu alıp bir kır gezisine götürdüler. Bir bahçede oturuldu. Oradakilerden her biri velilik ve kerâmet hakkında bir şeyler söylediler. O sırada Seyyid İbrahim’in talebelerinden biri de “Acaba hocamızda böyle kerâmet, harikulade şeyler var mı?” diye gönlünden geçirdi. Tam o sırada bağ kapısına bir fakir gelip “Allah için bir şey.” diye bir şeyler istedi. Seyyid İbrahim Hazretleri kerâmet isteyen talebesine hitaben “Oğlum git şu ağacı silkele. Her ne düşerse onu fakire ver.” buyurdu. O talebe de işaret edilen ağacı silkeledi. Yere bir miktar yaprak düştü. Talebe o yaprakları eline aldığında onların gümüş olduğunu gördü. Fakire verirken de tamâ edip, bir kısmını gizlice cebine koydu. Sonra hocasının yanına döndü. O zaman Seyyid İbrahim Hazretleri “Oğlum! Bunlar onun nasîbidir. Sana bir faydası olmaz. Onları git şu nehre dök de gel.” buyurdu. O zaman talebe elini cebine sokup çıkardığında gümüş yaprakların hepsinin çakıl taşları hâline geldiğini gördü. Hemen hocasından af dileyip, tövbe etti. Bir daha da gönlünden böyle şeyler geçirmemeye karar verdi.
Himmetleri üzerimize hazır ve daim olsun.
Doç. Dr. Mustafa IŞIK
Bu yazı ve resimler Kayseri Büyükşehir Belediyesinin Şehir isimli kültür-sanat dergisinin 28. sayısından alınmıştır.